muciznuma (şimdiye kadar 55 posta) | | Alıntı: | ‘Muharrem’ sözlükte; “Haram kılınan, yasaklanan; kutsal olan, saygı duyulan” anlamlarına gelir. Kur’an-ı Kerim’de Muharrem kelimesi ay ismi olarak zikredilmemekle beraber-saldırıya uğrama durumu hariç- savaşmanın haram olduğu aylardan biri olduğuna işaret edilerek bu aylara saygı gösterilmesi istenmiştir. Hz. Peygamberin de işaret buyurduğu bu aylar; Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır.(2/191,194,217; 5/2,97; 9/5,36) Ayrıca tefsir kitaplarında Fecr suresinde üzerine yemin edilen on gecenin Muharrem ayanın ilk on gecesi ve üzerine yemin edilen “Fecr” den maksadın Muharrem ayı olduğunu söyleyen yorumlara rastlamak da mümkündür.
Muharrem ayının dikkati çeken ilk hususiyeti hicri-kameri yılın ilk ayı olmasıdır. Hicri takvim, Hz.Muhammed(sav)’in Mekke’den Medine’ye hicretiyle başlatılır. Bu günün takvim başlangıcı kabul edilmesi Halife Ömer devrinde kabul edilmiştir. Ondan önce Arapların belli bir takvim başlangıç noktaları yoktu. Bazı önemli hadiseleri (Hz. İbrahim’in ateşe atılışı, Fil vak’ası vb.) tarihe başlangıç olarak gösteriyorlardı.
Hicretten on altı yıl sonra (63 , dönemin halifesi Hz. Ömer’in talimatı doğrultusunda Medine’de bir meclis toplanarak, takvim meselesine bir çözüm bulunmasını istedi. Hz. Ali’nin teklif ve mecliste bulunanların kabulü ile Hz. Muhammed (sav)’in hicreti, İslâm tarihine başlangıç ve Muharrem ayının da bu yılın ilk ayı olması kararlaştırıldı. Böyle bir uygulamanın konulmasına sebep olarak şu iki husus gösterilmektedir:
Halife Ömer devrinde ibraz edilen bir borç senedinde ödeme için vâde tarihi olarak gösterilen Şaban ayının, geçen yılın mı yoksa gelecek yılın mı olduğu kestirilememişti. Ayrıca aynı dönemde Basra valisi olan Ebu Musa el-Eş’ari’den gelen bir yazıda; Hilâfet makamından gönderilen kâğıtların hangisinin önce, hangisinin sonra olduğu ve hangisinin hükmüyle hareket edilmesi gerektiğinin bilinmediği cihetle, bu sorunun acilen halledilmesi isteniyordu. Bu ve benzeri nedenlerle İslam camiasında süratle bir takvim yılı arayışına girişilmiş ve sonucunda hicret, İslam tarihine başlangıç noktası esas kabul edilmiştir.
Muharrem Ayının Fazileti
Hz. Musa’nın doğum gününün bu ayda olması ve Firavun’un zulmünden avânesiyle birlikte bu ayda kurtuluşa ermeleri; Hz.İbrahim’in Nemrud’un ateşinden bu ayda felaha ermesi, Hz. Nuh’un gemisinin bu ayda tufandan çıkıp karaya oturması gibi diğer Semavi Din mensuplarını da yakından ilgilendiren hadiselerden ötürü bu ayın önemi artmış ve İslamiyetten yüzlerce yıl öncesinden itibaren bu aya özel önem atfedilegelmiştir.
Peygamberliğinden önce bulunduğu Arap toplumunun ve Yahudilerin bu aya ve özellikle Aşure gününe büyük önem verdiklerini ve oruç tuttuklarını gören Hz. Muhammed(a.s) Muharrem ayını ‘Allah’ın ayı’ olarak nitelendirip bu ayda tutulan orucun fazileti üzerinde önemle durmuştur:
“Farz namazdan sonra en faziletli namaz, gece yarısı kılınan (teheccüd) namazıdır. Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah Teâlâ’nın ayı olan Muharrem’in orucudur”(Müslim, sıyam 202,203)
Peygamberimiz (sav) yine şöyle buyurmuşlardır:
-“Eğer Ramazan ayından sonra oruç tutacaksan Muharrem’i tut. Çünkü o, Allah Teâlâ’nın ayıdır. O ayda bir gün var ki, Allah Teâlâ o günde bir kavmin tövbesini kabul etmiştir, diğer bir kavmin de tövbesini kabul eder.”(Tirmizi, savm: 40)
O günden kasdı, Aşûra günü olan Sevgili Peygamberimiz bugün tutulan orucun, bir yıllık günahlara kefaret olacağını müjdelemişlerdir.(Tirmizi, savm: 4
Ancak şunu da belirtelim ki İslam Kültürünün diğer kültürler karşısında eriyip kaybolmaması için çok titiz davranan Allah Resulü, Yahudilerin yaptığı gibi yalnızca Aşure gününde değil evveli ve sonrasıyla orucunu tutmuştur. Ramazan orucu farz kılınmadan önce bu ayda oruçlu olmaya özen gösteren Yüce Peygamber, Ramazan orucundan sonra da tutmaya çalışmış ve tutulması konusunda da Müslümanları muhayyer kılmıştır.
Aşûre Ne Demektir?
Aşûre, Arap dilinde on mânâsına gelen “aşr” kelimesinden alınmıştır. Hicrî senenin birinci ayı olan Muharrem ayının onuncu gününe Aşûra günü denilmiştir. Rivayetlere göre Cenab-ı Hak, bu mübarek günde on peygamberine on büyük ihsanda bulunmuştur.
Hz. Adem (a.s.)’ın tövbesi bugün kabul edilmiştir.
Hz. Nuh (a.s.)’ın gemisi bu günde, Cûdî dağının üzerine, karaya oturmuştur.
Hz. İbrahim (a.s.) bu günde dünyaya gelmiş ve Nemrud’un ateşinden kurtulmuştur.
Hz. Yakub (a.s.)’ın gözleri Aşûra günü tekrar görmeye başlamış ve yine bu günde Yusuf’una kavuşmuştur.
Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından bugün kurtulmuştur.
Hz. Yusuf (a.s.) kuyudan Aşûra günü çıkarılmıştır.
Cenab-ı Hak, Musa (a.s.)’a Aşûra gününde mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ve askerlerini sulara boğmuştur.
Hz. Davud (a.s.)’ın tövbesi bugün kabul görmüştür.
Hz. İsa (a.s.) Aşûra günü doğmuş ve o günde de göklere kaldırılmıştır.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in tasavvur edilebilen gelmiş geçmiş bütün günahları Aşûra gününde affedilmiştir.
Ayrıca, Hz.İdris (a.s.)’ın göklere kaldırılışın,Hz.Eyyüb (a.s.)’ın hastalıktan kurtuluşunun ve Hz. Süleyman (a.s.)’a saltanatının ihsan edilişinin de Aşûra gününde vaki olduğu rivayet edilmektedir.
Bir rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v.):
“Aşûra günü, aile efradına karşı kerim(cömert) olan kimseye, Cenab-ı Hak sene boyunca rızkını genişletip bollaştırır” buyurmuşlardır.(Beyhaki, şuabu’l iman, 3/366)
Kureyş’in Aşûra günü oruç tutmaları, Hz. İbrahim(as) ve Hz. İsmail (as) gibi eski peygamberlerin şeriatlerinden kalma âdetleri olsa gerektir. Kureyş, Aşûra gününü Kâbe’nin yeni örtüsünü örtmek suretiyle ta’zim ediyordu.
Abdullah b. Abbas (r.a.) şöyle demiştir:
-Peygamberimiz (s.a.v.) Medine-i Münevvere’ye geldiğinde Yahudilerin Aşûra günü oruç tuttuklarını gördü de:
“Biz Hz. Musa (a.s.)’a sizden daha fazla müstehakız(bağlıyız) buyurdu da (Mekke-i Mükerreme’deki gibi) o günü oruç tuttu ve (sahabelere de) bu orucu tutmalarını emir buyurdu. Tabi ki, bir önceki hadis-i şerifte de belirttiği gibi Ramazan orucu farz kılınınca, bu emir muhayyerliğe dönüşmüştür.(Buhari, savm:69)
Aşûra günü, bir de “aşûre” isimli bir tatlı pişirilir. Menşei şöyle rivayet edilir:
Hz. Nuh (a.s.)’ın gemisi, Aşûra günü Cûdî dağı’nın tepesine oturunca, gemidekiler tufandan kurtuluş gününü kutlamak istemişler ve geminin ambarında arta kalan erzakı karıştırıp bir yemek pişirmişler. İşte aşûre pişirme adeti buradan kalmıştır.
Muharrem Orucunun sonunda aşurenin pişirilerek dağıtılması bir sevinç anlamı da içermektedir. Bu sevinç, Kerbela Vak’ası sonunda İmam Hüseyin’in oğlu İmam Zeynelabin’in sağ kurtulmasından ve Ehl-i Beyt soyunun devam etmesinden duyulan bir sevinçtir. Bu nedenle aşure pişirilir, eş-dost herkese dağıtılır.
İster o niyetle, ister bu niyetle olsun, yüzyıllardır süregelen bu güzel âdet, aynı coşku ve güzelliğiyle günümüzde de devam ettirilmektedir. Özünde çok kültürlülük ve çok sesliliği de sembolize eden bu günün, insanımızın birbirini daha iyi anlayıp kaynaşması ve ortak değerlerimiz etrafında kenetlenmesi adına içinin doldurularak daha anlamlı bir şekilde kutlanması gerekir diye düşünüyoruz…
|
[quote][code] |