BAŞKA DİLE ÇEVİRİLME:
Atasözleri başka dile çevrilebilir. Bu çevirde anlam kaybolmaz, sadece
biçim özellikleri kaybolur. Birçok uluslarda aynı anlamı taşıyan atasözleri,
de vardır.
Ç. TANIM
Yukarıdaki açıklamalarla atasözlerinde bulunan çeşitli özellikleri ortaya
koymuş bulunuyoruz. Bütün bu özellikleri içine alan bir tanım çok uzun olur.
Bunun için ana nitelikleri belirterek olabildiğince kısa bir tanım yapacağız:
Atalarımızın, uzun denemelere dayanan yargılarını genel kural, bilgece
düşünce ya da ögüt olarak düsturlaştıran ve kalıplaşmış biçimleri bulunan
kamuca benimsenmiş özsözler.
:::::::::::::
2
DEYİMLER
Atasözleri bölümünde yaptığımız gibi, deyimin tanımını sona bırakarak önce
özelliklerini inceleyelim.
Deyimlerde de hem biçim, hem kavram özellikleri bulunmaktadır. Biçim
özelliklerinden kimisi, atasözleriyle deyimler arasında ortaktır. Kavram
özelliklerinde böyle bir ortaklık yoktur.
A- BİÇİM ÖZELLİKLERİ
1- Deyimler de atasözleri gibi, kalıplaşmış sözlerdir. Bir deyimin
sözcükleri değiştirilip yerlerine -aynı anlamda da olsa- başka sözcükler
konulamaz ve deyimin sözdizimi bozulamaz. Örneğin:
Ayıkla pirincin taşını
deyimi, ayıkla bulgurun taşını biçiminde söylenebileceği gibi,
Tut kelin perçeminden
deyimi de kelin perçeminden tut biçiminde kullanılamaz.
2- Deyimler de, atasözleri gibi, kısa ve özlü anlatım araçlarıdır.
Dil dökmek - Kelle kulak yerinde - Kel başa şimşir tarak - Atı alan
Üsküdar'ı geçti... gibi.
3- Deyimler en az iki sözcükle kurulurlar ve biçim bakımından iki bölüğe
ayrılabilirler:
a) Sözcük öbeği durumundaki deyimler:
Ağır başlı - Eli bayraklı - Püf noktası - İçli dışlı - Kellesi
koltuğunda - Gel zaman git zaman - Kaşla göz arasında - Suya sabuna
dokunmadan... gibi.
Öbeği oluşturan sözcükler bitişik yazılmaz.
Ünlem niteliğindeki deyimleri de bu bölük içine almak uygun olur:
Adam sen de! - Cart kaba kağıt! - Yok devenin başı! - Hele hele!... gibi.
b) Tümce durumundaki deyimler:
Dostlar alışverişte görsün.
Halep ordaysa arşın burda.
İncir çekirdeğini doldurmaz.
Delik büyük, yama küçük... gibi.
Bir mastarla sona eren deyimler, çekime gireceklerinden
ve dolayısıyla bir tümce kuracaklarından bu bölük içinde yer
alırlar. Örnekler:
Göz yummak - Gönül almak - Dirsek çevirmek - Damarı tutmak - Baltayı
taşa vurmak - Boyunun ölçüsünü almak - Bir taşla iki kuş vurmak - Ağzına bir
parmak bal çalmak - Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak...
Bunlar göz yumdum, gönlünü alalım, baltayı taşa
vurdunuz, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu.... gibi
tümceden oluştururlar.
B- KAVRAM ÖZELLİKLERİ
1- Deyim, bir kavramı belirtmek için bulunmuş özel bir
anlatım kalıbıdır; genel kural niteliğinde bir söz değildir. Deyimi
atalarsözünden ayıran en önemli özellik budur.
Deyimleri biçim özellikleri bakımından incelerken iki bölüğe ayırmıştık.
(Bkz. 2, A, 3). b) bölüğünde bulunanlar, çoğu zaman atasözleriyle, karıştırılmaktadır.
Bu karıştırmanın nedeni, her iki söz çeşidinin de tümce durumunda bulunması
ve hoşa giden bir anlatım taşımasıdır. Biçim benzerliğinden ileri gelen bu
karışıklık, kavram ayrılığına dikkat edilirse ortadan kalkar. Örneğin:
Bitli baklanın kör alıcısı olur.
İşleyen demir ışıldar.
Bugünkü işini yarına bırakma.
cümleleri atasözleridir. Çünkü her biri bir genel kuraldır. Denenmiştir: Her
zaman bitli baklanın kör alıcısı olur. İşleyen demirin ışıldadığı su götürmez
bir gerçektir: Bugünkü işini yarına bırakmamak öğüdü de her zaman uygulanmak
üzere ortaya konulmuş bir düsturdur. Oysa:
Atı alan Üsküdar'ı geçti.
Armut piş, ağzıma düş.
Bu perhiz ne, bu lahana turşusu ne?
sözleri deyimdir. Çünkü hiç biri genel kural olarak söylenemez: Her zaman
atı alan Üsküdan geçmez. Armut piş ağzıma düş sözü her vakit değil, ancak
kimi durumlar için doğrudur. Perhizle lahana turşusu da bir düstur gibi
yürütülemez.
2- Deyimlerin amacı, bir kavramı ya özel kalıp içinde, ya
da çekici, hoş bir anlatımla belirtmektir. Atasözlerinin amacı ise yol
göstermek, ders ve ögüt vermek, ibret almamız için gerçekleri bildirmektir.
Görülüyor ki deyimle atasözü, amaçta da birbirinden ayrılmaktadır.
3- Deyimle atasözü arasında, sınırda bulunan sözlere dikkat edilmelidir:
a) Atasözleri arasına da alınsa, deyimler arasına da alınsa
yanlış sayılamayacak sözler vardır. Bu, atasözleriyle deyimleri birbirinden
ayıran özelliklerin iyice belirmemiş olmasından değil, bu çeşit sözlerin
iki anlam taşımasından ya da iki türlü yorumlanabilmesinden ileri gelir.
Örneğin:
Açtırma kutuyu söyletme kötüyü.
sözü, karşındakini kızdırarak seninle ilgili şeyleri ortaya
dökmesine, senin için kötü şeyler söylemesine yol açma anlamına kullanılırsa
atasözü olur. Beni kızdırırsan senin için kötü şeyler söylerim anlamına
kullanılırsa deyim olur.
Başka bir örnek:
Çam sakızı çoban armağanı.
sözü zengin olmayan kimsenin armağanı, pahalı bir şey
olamaz diye yorumlanırsa atasözü sayılmış olur. Sunduğum şey değersiz ama
gücüm ancak buna yetiyor diye yorumlanırsa deyim sayılmış olur.
Böyle iki niteliği bulunan sözlerden birkaç örnek:
Arnavut'a sormuşlar: cehenneme gider misin? diye, aylık kaç? demiş.
Atın ölümü arpadan olsun.
Buğday ekmeğin yoksa bugday dilin de mi yok?
Keçiye can kaygısı, kasaba yağ kaygısı.
Sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa?
Üzümü ye de bağını sorma.
Varışına gelişim, tarhana aşına bulgur aşım.
Balaban aş pişirmiş, çocuklarını başına üşürmüş.
-Deveyi gördün mü? Yeden ölsün.
Karınca kararınca.
b) Kimi sözler, fiil çekiminin değişmesi ile atasözü iken deyim, deyim iken
atasözü durumuna girer Örneğin: Dağ yürümezse abdal yürür atasözüdür. Dağ
yürümezse abdal yürüsün deyimdir. Bunun gibi: Doğmadık çocuğa don biçilmez
atasözüdür. Doğmadık çocuğa don biçmek deyimdir.
Bir örnek daha: Ölümü gören hastalığa razı olur, atasözüdür. Ölümü görüp
hastalığa razı olmak ya da Ölümü gördü de hastalığa razı oldu deyimdir.
Bu biçim deyimler, kalıpları bilinen atasözlerine rişaret de sayılabilir.
4- Biçim bakımından iki bölüğe ayırdığımız deyimleri kavram bakımından da
ikiye ayırabiliriz:
a) Deyimlerin çoğunda kalıplaşmış sözden çıkan anlam,
sözcüklerin gerçek anlamlan dışındadır: Örnekler:
Devede kulak - Düttürü Leyla - Başlı başına - İçinden pazarlıklı - Sapı
silik - Çantada keklik - Gün görmüş - Ömür törpüsü - Püsküllü bela - Dişe
dokunur - Yıldızı dişi - Danışıklı dövüş - Hem nalına hem mıhına - Ağır ezgi,
fıstıki makam - Balık kavağa çıkınca - Abayı yakmak - Hapı yutmak - Pabucu
dama atılmak - Mercimeği fırına vermek - İki ayağını bir pabuca koymak - Tozdan
dumandan ferman okunmamak - Karda gezip izini belli etmemek - Tavşana
kaç, tazıya tut demek - Fol yok, yumurta yok - Ne şiş yansın ne kebap - Öküz
öldü ortaklık ayrıldı - Tencere yuvarlandı kapağını buldu - Ben diyorum
hadımım, o soruyor oğul uşaktan neyin var?
b) Kimi deyimlerde kalıplaşmış sözden çıkan anlam, sözcüklerin gerçek
anlamları dışında değildir Örnekler:
Çoğu gitti azı kaldı - İsmi var cismi yok - İyiye iyi kötüye
kötü demek - Adet yerini bulsun - Allah bana, ben de sana
- Kimi kimsesi yok - Özrü kabahatinden büyük - Hem suçlu, hem güçlü - Yeri
yurdu belirsiz - Ağzına layık - Dosta düşmana karşı - Yükte hafif pahada
ağır - İyi gün dostu.
C- TAMAMLAYICI BİLGİLER
DEYİMLERİN YAPISI:
Deyimlerin biçim bakımından ya tümce olduklarını ya da
tümce olmayan sözcük öbeği durumunda bulunduklarını söylemiştik. Sözcük
öbeği durumunda olan deyimler, sınıflandırılamayacak kadar çok değişik
biçimlerde oluşmuşlardır. İki sözcüklü olanlardan kimisini yapıları
yönünden sınıflandırmaya çalışalım.
a) Öğeleri ekli ya da eksiz ad tamlaması biçiminde olanlar vardır: anasının
gözü, kaçın kurası, ayak bağı, kıl payı, ayağının tozuyla, şunun şurasında,
günün birinde... gibi.
b) Öğeleri ekli ya da eksiz sıfat tamlamak biçiminde olanlar
vardır: iki büklüm, dik başlı, orta halli, bir ara, boş yere,
bir ağızdan, tek başına, tez elden, fena halde, çöpten çelepi, başlı
başına... gibi.
c) Tamlanan - ad yapısında olanlar vardır: kanı pahasına, ardı sıra, ucu
ucuna, günü gününe, yanı başında, eli kulağında, günü birliğine... gibi.
ç) Tamlanan - önad yapısında olanlar vardır: kulağı delik, sütü bozuk,
alnı açık, canı tez, gözü kapalı, yüzü gülmez... gibi.
d) Ekli ya da eksiz ad - önad yapısında olanlar vardır:
et kafalı, gün görmüş, çöp atlamaz, kendi gelen, cana yakın, kafadan sakat,
arada bir, anadan doğma, ayağına çabuk, örümcek kafalı... gibi.
e) Biri ya da her ikisi ekli iki addan oluşanlar vardır: el
ele, art arda, karşı karşıya, kim kime, kendi kendine, sözüm
ona, günden güne, devede kulak... gibi.
f) Biri ya da her ikisi ekli iki sıfattan oluşanlar vardır: Üst
üste, yarı yarıya, birdenbire, uzaktan uzağa, inceden inceye, alı al, moru
mor... gibi.
g) İki eylemden oluşanlar vardır: oldum bittim, inan olsun, gel geklim,
bilir bilmez, oldu olacak, girdisi çıktısı, aldı yürüdü, veryansın etmek,
örtbas etmek... gibi.
İkiden çok öğesi bulunan ve yukarıdaki sınıflar içine girmeyen değişik
yapıda deyimlerden de birkaç örnek görelim: her ne kadar, hiç olmazsa, ne
var ki, ne de olsa, eski göz ağrısı, o gün bugün, kız ağlama kız, dumanı
doğru çıksın, doğru doğru dosdoğru,... gibisine gelmek, kaşla göz arasında,
ne olur ne olmaz, nerede kaldı ki, suyu mu çıktı, tuz ekmek hakkı...
BİÇİMİ DEĞİŞEBİLEN DEYİMLER:
Deyimlerin donmuş birer kalıp olduğunu söylemiştik. (Bkz. 44 2, A, 1).
Kimi deyimlerde, tümce yapısı ve ana sözcükler değişmemek üzere çekimler ve
adıllar değişebilir:
Aşağı tükürsem (tükürsen, tükürse...) sakalım (sakalın, sakalı...), yukarı
tükürsem (tükürsen,...) bıyığını (bıyığın, bıyığı...)
Bana (sana, ona...) göre hava hoş.
Gözüne kestirmek (gözüme kestirdim, gözüne kestirdi)... gibi.
BÖLGELERDE DEĞİŞİK BİÇİMLER:
Bir deyim, ayrı ayrı bölgelerde değişik sözcüklerle ya da
değişik biçimlerle söylenebilir:
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle (işit; anla).
Çenesi düşük (Çenesi çürük).
Hoşuna gitmek (Hoşuna gelmek).
Göz ucuyla (Göz kuyruğuyla).
Kısalık ve özlülük, deyimlerin özelliklerinden olmakla birlikte (Bkz. 2, A, 2)
kimi deyimler birbirine benzeyen sözcüklerin yenilenmesiyle güç kazanırlar:
Yaşı ne, başı ne!
Tadı, tuzu yok.
Yeri, yurdu bellisiz.
Yol, iz bilmemek... gibi.
DEYİMLERDE MECAZ:
Mecaz, atasözlerinin ayrılmaz niteliği değildir, demiştik.
Bu söz, deyimler için de geçerlidir. Nitekim çam devirmek,
devede kulak gibi çoğu mecazlı olan deyimler arasında özrü kabahatından
büyük, yarı yarıya gibi mecazsız olanlar da vardır.
BENZETMELİ ANLATIMLAR:
Deyim sayılmaya elverişli olan ve olmayan benzetmeli anlatımlar vardır:
a) Kimi kavramları daha iyi belirtmek için birtakım basmakalıp benzetmelere
başvururuz. Buz gibi, ateş gibi, kömür gibi... deriz ki çok soğuk, çok sıcak,
çok siyah demektir. Atasözlerini ve deyimleri derleyen kitaplarda bu basma kalıp
benzetmeler de yer almaktadır. Bilindiği üzere benzetme ilgeci olan gibi,
benzetmedeki iki yanın güçlü olanından sonra gelir. Bunun arkasından
benzetme yönünü belirtecek olan önad söylenmezse ... gibi takımı, bu
önadın yerini tutar. Yani buz gibi sözü -kendisinden sonra soğuk sıfatı
kullamlmasa bile- çok soğuk anlamına gelir.
Dilin her zaman tuttuğu bu yolu özel bir kuruluş ve anlatış
yolu sayıp bu gibi benzetmeleri deyimler ya da atasözleri
arasında göstermeyi biz uygun görmüyoruz.
Deyim ya da atasözü saymadığımız yaygın benzetmelerden örnekler:
Kar gibi - Pamuk gibi - Zümrüt gibi - Şeker gibi - Zehir gibi - Kıl gibi -
Kağıt gibi - İğne gibi - İplik gibi - İpek gibi - Taş gibi - Kuyu gibi - Çiroz
gibi - Dev gibi - Dalyan gibi - Dal gibi - Çöp gibi - Çam yarması gibi - Karun
gibi - Kurşun gibi - Kav gibi - Yıldırım gibi - Arslan gibi - Ayı gibi
- Tilki gibi - Eşek gibi - İt gibi - Kuzu gibi - Keçi gibi - Domuz gibi...
b) Öte yandan deyim sayılması gereken benzetmeler vardır: Bunlar çekici
bir anlatım kalıbı içinde kurulmuş, öylece beğenilip yayılmıştır. Örnekler:
Tereyağdan kıl çeker gibi - Gümrükten mal kaçırır gibi - Süt dökmüş kedi gibi
- Terbiyeli maymun gibi - Deli saraylı gibi - Mal bulmuş Mağribi gibi -
Tavşan boku gibi (ne kokar, ne bulaşır) - Temcit pilavı gibi (ısıtıp ısıtıp
koymak) - Koyun kaval dinler gibi (dinlemek) - Kabak çiçeği gibi (açılmak) -
Ahfeş'in keçisi gibi (baş sallamak) - Arpacı kumrusu gibi (düşünmek) - Beşlik
simit gibi (kurulmak) - Sebilhane bardağı gibi (dizilmek) - Arı kovanı gibi
(işlemek) - Yıldırımla vurulmuşa dönmek - İki cami arasında kalmış beynamaza
dönmek...
DEYİMLERDE SÖZ SANATLARI:
Deyimler de atasözleri gibi ustaca düzenlenmiş sözlerdir.
Bu sözlerin yapılışında dilin türlü olanaklarından ve çeşitli
söz, anlam sanatlarından yararlanılmıştır:
Kulağı delik - Eli uzun - Arslan payı - Kör dövüşü - Eyüp
sabri - Katır inadı - Eski göz ağrısı - Oğul balı - Yüreği yufka - Göze
girmek - Göz koymak - Gözü tutmak - Borusu ötmek - Dokuz doğurmak - İple
çekmek - Kabına sığmamak - Pösteki saymak - Ateş püskürmek - Can kulağıyla
- Anasının kızı - Damşıklı dövüş - Bir içim su - Çiçeği burnunda - Büyümüş de
küçülmüş - Yaşını başını almış - Ağzı var dili yok - Gece silahlı gündüz
külahlı - Dört elle sarılmak - Kuş sütüyle beslemek - Kaşıkla verip sapıyla
gözünü çıkarmak - Ateş bacayı sarmak - Pişmiş aşa soğuk su katmak... gibi.
DEYİMLER ULUSAL DEĞERLERİ YANSITIR:
Deyimler de ulusal damga taşıyan dil varlıklarıdır Ulusun söz yaratma
gücünden doğarlar. Her deyim hoş bir buluştur Bir küçük söz dağarcığına koca
bir alem sığdırılmıştır. En uçucu kavramlar, en ince hayaller, en güzel
benzetmeler, çeşit çeşit mecazlar ve söz ustalıkları mini mini bir deyimin
yapı harçları arasında parlar.
DEYİMLERİN ESKİLİĞİ, YENİLİĞİ:
Deyimler de atasözleri gibi toplumun malı olan eski sözlerdir. Örneğin,
yüreği soğumak deyiminin 15. yüzyılda da, bulunduğu, Şeyhi'nin şu beytinden
anlaşılmaktadır:
Yüreği soğumadı sövmek ile,
Olmadı eşeği dövmek ile.
Bunun gibi sakala gülmek deyimi 15. yüzyılda yazılan Gülşen-i Raz'da
görülmektedir:
Ki bunlar sakala gülmektir ancak.
Akse'l-İreb'deki atın kıymeti tırnağı dibinde gerek sözünden anlaşılıyor
ki bugün yurdumuzun bazı bölgelerinde kullanılmakta olan tırnağı dibinde
deyimi 13. yüzyılda da vardı.
Deyimler, atasözleri kadar eskimeden dile yerleşirler. Nitekim derdini
Marko Paşaya anlat sözü, kimi yaşlı kimselerin tanıdıkları Dı. Marko Paşa'dan
beri ortaya çıkmıştır. Son zamanlarda bozum olmak, kuyruk olmak, oyun
çıkarmak (sporda), boş vermek, yeşil ışık yakmak, iş yok... gibi yeni
deyimler de dilde yer almıştır.
|