_ ___ ___
   
 
  atasözleri ve deyimler 6

  DÖRT BÖLÜK DEYİM:

 

  Atasözleri gibi deyimler de kullanıldıkları yer ve zaman

bakımından dört bölüğe ayrılabilirler: a) Yurdun her yerinde kullanılanlar;

b) Sadece bir bölgede bulunanlar; c) Türkiye dışındaki Türk lehçelerinde

yaşayanlar; ç) Eski zamanlarda kullanılmış iken bugün çıkarılmış olanlar.

 

  İKİLEMELER:

 

  İkileme adı verilen ve ayrı ayrı yazılan sözcüklerden anlamları birbirine

yakın, karşıt olanlarla sesleri birbirini andıranları ya da sözcüklerinden

biri anlamsız bulunanları deyimlerin bir dalı saymak yerinde olur: ev bark,

çoluk çocuk, kap kacak, allak bullak, eski püskü, apar topar, süklüm püklüm,

ters pers, ufak tefek, takım taklavat, aşağı yukarı, ileri geri, karma

karışık, oldum olası, oldu olacak... gibi.

 

  Ancak, aynı sözcüğün yenilenmesiyle kurulan ya da kuruluşlarındaki özellik,

bir dil kuralı uygulaması olan ikilemeleri deyim saymayı uygun bulmuyorum:

Tak tak, tıkır tıkır, mırıl mırıl, şakır şakır, büyük büyük, sarı sarı,

yavaş yavaş, öbek öbek, yapış yapış, yığın yığın, söylene söylene... gibi.

 

  DEYİM VE BİLEŞİK SÖZCÜK:

 

  Sözcük öbeği durumundaki deyim (Bkz. 2, A, 3) ile bileşik sözcük kimi

zaman birbirine çok benzer. Bunları nasıl ayırt edeceğiz?

 

  a) Bileşik sözcüğü meydana getiren sözcükler, aralarına çekim ve yapım eki

giremeyecek kadar kaynaşmıştırlar: Başlıca üç yolla kurulurlar: 1) Anlam

kayması (hanımeli, akbaba, ateşböceği, balkabağı, yerelması, karafatma ... gibi).

2) Ses kaynaşması ve düşmesi (cumartesi, kahvaltı, peki, haminne, çöreotu... gibi).

3) Sözcük çeşidi kayması (vurdumduymaz, giderayak, dedikodu, veryansın,

örtbas, çıtkırıldım... gibi).

 

  Bileşik sözcük, tek sözcük durumundadır: Bitişik yazılır; isim soyundandır;

yani isim, sıfat, zamir, zarf, edat, bağlaç, ünlem gibi kullanılır:

Vurdumduymazın biri; balıksırtı desen; alabildiğine koşuyordu... gibi.

 

  b) Deyimi meydana getiren sözcükler ise aralarına çekim

eki alamayacak kadar kaynaşmış değildirler. Bu sözcüklerin

kimisi isim ve fiil çekimlerine girmiştir. Eli açık, baldırı çıplak, gözü

pek... gibi iyelik ekiyle kurulan; göz koymak, baş vurmak, el atmak... gibi

fiilleri çekimlenebilen söz kümeleri deyimler arasına girer ve sözcükleri

ayrı ayrı yazılır.

 

  (Bununla birlikte verdiğimiz ölçüler; deyimle bileşik sözcüğü ayırt etmek

için her zaman yeterli değildir. İki sözcüklü öyle sözler vardır ki deyim mi,

bileşik sözcük mü oldukları ancak anlaşma ile sonuca bağlanabilir. Nasıl

ki yazımın (imlanın) oluşumunda da fonetiğin, etimolojinin, geleneğin, bir

de anlaşmanın (şöyle olsun diye kabul edip elbirliğiyle uygulamanın) payı

vardır. Örneğin vazgeçmek sözü, İmla Kılavuzu'nun eski basımlarında ve

Türkçe Sözlükte ayrı yazıldığı halde Yazım kılavuzunun 1970 baskısında

bitişik olarak verilmiştir. Balayı sözü Türkçe Sözlükte ayrı yazılmıştır.

Yazım Kılavuzunda bitişiktir. Başıboş, İmla Kılavuzunun eski baskılarında

bulunmadığına göre ayrı yazılması öngörülmüş iken Yazım Kılavuzu (1970)nda

bitişik olarak yer almıştır. Ayak üstü, İmla Kılavuzunun eski baskılarında

ayrı yazılmıştır, Yazım Kılavuzu (1970)nda ise bitişiktir.

 

  Ben bu kitabın 1965 baskısında ayak takımı, ayak teri, bal

ayı, balık etinde, başı boş, baş ucunda, bit yeniği... sözlerini

deyim sayıp ayrı yazmıştım. Yazım Kılavuzu(1970) bu sözleri bitişik

yazdığına göre deyim saymamış, bileşik sözcük saymış demektir.

 

  Öte yandan Yazım Krlavuzu'nda ayrı yazılması öngörülmüş olan ara sıra,

yanı sıra, başlı başına, baş vurmak, çıtı pıtı, çıtır pıtır, kaba saba...

sözleri bileşik yazmak eğiliminde olanlar bulunduğu gibi Yazım Kılavuzu'nda

bileşik yazılmış olan başıbozuk, başsağlığı, birebir, durdinlen, elbirliği,

gelişigüzel, sözgelişi, gitgide, sözbirliği, işbirliği, işyeri, kabataslak,

minimini, tepetaklak, tersyön... sözlerini ayrı yazmak eğiliminde olanlar da

vardır.

 

  Görülüyor ki bir yerde deyimle bileşik sözcüğü kesin olarak ayırt etmek

olanağı yoktur. O zaman tek çıkar yol, anlaşmaktır. Yani şu sözü deyim

sayalım, şu sözü bileşik sözcük kabul edelim demektir.]

 

  DEYİM VE TERİM:

 

  Deyim ile terimi de ayırt etmek gerekir: Deyim, genel dilin malı olan

sözdür. Terim ise ya bilim, sanat, meslek sözüdür ya da bunlar dışında,

anlamı daraltılmış sözdür ve bir tanımın özetidir: eşkenar, bilirkişi,

içgüdü, cevizgiller, kuşpalazı, biçerdöver, gündönümü... gibi. Bu

örneklerdeki terimler, bileşik sözcük olarak kurulmuştur. Yani bunlar biçim

ve yapı bakımından bileşik sözcük, kavram ve görev bakımından terimdirler.

Sözcük öbeği biçimindeki deyimlerden böylece ayrılırlar.

 

  Terimler tek sözcük olanları da vardır. Örneğin ayak sözcüğü dar anlamıyla

edebiyat ve coğrafya terimidir. Oysa tek sözcüklü deyim olmaz. Buna karşılık

cümle halinde deyim vardır, ama terim yoktur.

 

  DEYİM VE ARGO:

 

  Deyim ile argo arasındaki ilişkiye de dokunalım: Argo, geniş anlamıyla

bir meslek topluluğu arasında kullanılan özel sözdür. Biz daha çok,

külhanbeylerinin özel anlamda kullandıkları kaba sözlere ya da başkaları

anlamasın diye aralarında kararlaştırdıkları anlamla kullandıkları

sözlere argo diyoruz. Bu duruma göre argo sözcüklerine sadece

argo demek yeter. Deyim niteliğindeki argo sözcük öbeklerine ise argo

deyim adını vermek yerinde olur. Torpil, piston, moruk, çakmak, (sınıfta),

taahhütlü (tabanca), röntgenci (kötü niyetle bir yeri gözetleyen)... argodur.

Dalga geçmek (aklı başka yerde olmak), maytaba almak (alay etmek), posta

kurmak (gözdağı vermek), cızlamı çekmek (kaçmak), boş vermek (aldırış

etmemek), dayısı dümende olmak (iş başında kendisine arka olan kimsesi

bulunmak), yağ çekmek (birine dalkavukluk etmek)... gibi sözcük öbekleri

argo deyimdir.

 

  BAŞKA DİLE ÇEVRİLME:

 

  Gerçek anlamları dışında özel bir anlama gelen deyimler

(Bkz. 2, B, 4, a), ayrı sözcükler ve aynı gramer biçimleriyle

başka dile çevrilemezler. Gerçek anlamlarıyla kullanılan deyimler. (Bkz. 2,

B, 4, ; b) ise başka dile çevrilebilirler.

 

  Ç- TANIM

 

  Buraya kadar yaptığımız açıklamalara göre deyimleri şöylece

tanımlayabiliriz:

 

  Bir kavramı, bi durumu, ya çekici bir anlatımla ya da özel

bir yapı içinde belirten ve çoğunun gerçek anlamlarından

ayrı bir anlamı bulunan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da

tümce.

 

  :::::::::::::

 

  3

 

  KALIPLAŞMIŞ BAŞKA SÖZLER

 

  Atasözleriyle deyimlerden başka kalıplaşmış sözlerimiz de

vardır: Dualar, beddualar (ilençler), sövgüler, bilmeceler, tekerlemeler...

gibi.

 

  Bunların en önemli özelliği, konularının sınırlı bulunması, yani her türün

belli bir konuya özgü anlatım aracı olmasıdır.

 

  Bilmecelerle tekerlemelerde atasözlerinin ve deyimlerin öteki ayırıcı

nitelikleri yoktur. Böylece bunlar, atasözleriyle deyimlerden kolayca ayırt

edilebilirler. Ancak duaların ve bedduaların bir bölüğü ya atasözlerine ya;

deyimlere yaklaşır.

 

  DUALAR, İLENÇLER:

 

  Önce atasözü sayılabilecek dua ve beddualara bakalım: Bilindiği gibi

atasözleri, genel kural; düstur niteliğinde sözlerdir. Dua ve beddualar

arasında'da bir kişi için söylenmiş olmayıp genel nitelik taşıyanlar,

yani bir kural gibi söylenmiş olanlar vardır. İşte bunlar, dua ve beddua

olmakla birlikte atasözleri de sayılabilirler:

 

  Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.

 

  Allah dört gözden ayırmasın.

 

  Allah deveye kanat vermesin.

 

  Allah namerde muhtaç etmesin... gibi.

 

  Genel kural niteliği taşımayıp bir kişi için söylenmiş olanlar atasözü

sayılamazlar:

 

  Ömrün uzun olsun.

 

  Canı sağ olsun.

 

  Allah cezasını versin.

 

  Allahından bulsun... gibi.

 

  Deyim sayılabilecek dua ve beddualara gelince: Yukarıda gördüğümüz gibi

deyimlerin amacı, bir kavramı, ya hoş, çekici bir anlatımla, ya da sadece

özel bir kalıp içinde belirtmektir. Dua ve beddualar arasında da bu

özellikleri taşıyanlar vardır. İşte onlar, dua ve beddua olmakla birlikte

deyim de sayılabilirler:

 

  Allah unutturmasın - Eline sağlık - Gözünü toprak doyursun - Canı cehenneme... gibi.

 

  Durumu biraz daha aydınlatmak için hatırlatalım ki deyimlerin konusu

sınırlı değildir. Her çeşit konu, deyime anlatım kaynağı olabilir. Dua ve

bedduaların konusu ise sadece iyi, kötü dilektir. Bu özel konu da deyimlerin

sınırsız konları içine girebileceğinden anlatımında deyim özellik ve niteliği

bulunan dua ve beddualar, aynı zamanda deyim de oluyorlar demektir.

 

  Öte yandan, mecazlı olmayan ve çekici bir anlatım kılığı taşımayan dua ve

beddualar deyim sayılamazlar:

 

  Çok yaşa - Sağ ol - Canı çıksın - Kör olası... gibi.

 

  SÖVGÜLER, MÜSTEHCEN SÖZLER:

 

  Halk arasında kullanılan sövgü sözleri ile açık saçık ve edep

dışı sözler de konumuzla ilgilidir. Bunların kimisi deyim ya

da atasözü niteliğinde zekice bulunmuş, güzel örgülü sanat

ürünleridir. Ancak, kitaplara geçirilip geçirilmemeleri zaman

zaman tartışma konusu olmuştur. Dilde var oldukları yadsınamayan bu sözlerin

kitaplara geçirilmesini doğru bulmayanlar, bir ahlak titizliği göstermekte,

özellikle bunları okuyacak çocukları düşünmektedirler. Kitaplara

geçirilmesini savunanlar ise: bilimde ayıp ve utanma olmaz. Bunları

kitaplara geçirmemek bilim dışı davranıştır. Dil gerçeği gizlenmemelidir.

Biz istediğimiz kadar gizleyelim; o, yayılıp söylenmek akımından öteki

sözlerimizden beri kalmıyor demektedirler.

 

  Her iki görüşü de anlayışla karşılamak gerekir.

 

  :::::::::::::

 

  4

 

  ELEŞTİRİLER

 

  İncelememizin 1. ve 2. ayrımlarında atasözleriyle deyimlerin özelliklerini

kendi görüşümüze göre belirttik. Bu ayrımda ise şimdiye değin çıkan belli

başlı eserlerde tutulan yolları, atasözleri ve deyimler için verilen

tanımları, yapılan derlemelerdeki kusurları belirteceğiz. Kısacası, bu

eleştirmelerle kendi görüşümüzü savunmuş olacağız.

 

  Şunu da söyleyelim ki eleştirdiğimiz eserleri meydana getirenlerin

kalıplaşmış sözlerimizi derlemede geçen emekleri şükranla anılmalıdır.

 

  ATALAR SÖZÜ

 

  (Hazırlayan: Velet İZBUDAK)

 

  1480 yılında bilinmeyen bir kişinin derlediği ve 1936'da, rahmetli Velet

İzbudak'ın açıklamalarıyla birlikte Türk Dil Kurumu'nun bastırdığı, içinde

689 söz bulunan Atalar Sözü adlı kitapta genel olarak gerçek atasözleri

bulunmaktadır. Derleyici, atasözlerinin özelliklerini iyi sezmiş ve

derlemelerine pek az başka sözler karıştırmıştır.

 

  Bu kitaptaki gerçek atasözlerinden örnekler:

 

  Dağ ne kadar yüceyise yol üstünden aşar.

 

  Asıl azmaz, sağ yıymaz.

 

  Hayır san işüne hayır gele başuna.

 

  Kağnı çökecek yol gösterici çok olur.

 

  Kedinün usluluğu sıçan görüncedür.

 

  Atalarsözü sayılamayacak sözlerden örnekler:

 

  Ekmeğün sağdıç emeğine dönsün.

 

  Gözün üstünde kaşun mı var dediler melul olursun.

 

  İt boku ilaca yaradı.

 

  Kendi gözündeki hezeni görmez, biregü gözündeki çöpü görür.

 

  Aşağa korsam pas olur, yukaru korsam is olur.

 

  DURUB-İ EMSAL-İ OSMANİYYE

 

  (Şinasi)

 

  Bu eserin ikinci, yani 1287 (1870) baskısında 2500 söz vardır.

Çok kısa olan önsözünü olduğu gibi aşağıya alıyoruz:

 

  Durub-i emsal ki hikmet-ül-avamdır, lisanından sadır olduğu gibi milletin

mahiyyet-i efkarına delalet eder. Durubi Emsal-i Osmaniyye ise cümleten

manidardır. Binaenaleyh bunların kaba tabiratı müştemil olanlarından maada

ekserini işbu mecmuaya elifba tertibi üzre derceyledim. Arabi ve Farisi ve

Fransızca bazı mukabilleri fercemeleriyle beraber ilave kılındığı gibi lafzan

veyahut manen durub-i emsali mutazammın olan birtakım Türkçe ebyat ile

ibarat-ı mensure dahi istidlal makamında zeyl olundu. Tanzimi: 1268 (1851).

 

  1-

 

  Şinasi durub-i emsal (atasözleri) için hikmet-ül-avam yani halk felsefesi

demekle bu sözlerin önemli özelliklerinden birini belirtmiş oluyor. Ancak

başka özelliklerini belirtmediğinden tam bir tanım yapmış olmuyor. Halk, bir

felsefesini komşuları uygun olmayan evi alma diye anlatsa, buna

hiç kimse atasözü demez. Halbuki aynı felsefenin:

 

  Ev alma, komşu al.

 

biçiminde söylenişine herkes atasözü demektedir. Görülüyor ki bir sözün

sadece halk felsefesi olması atasözü sayılmasına yetmemektedir.

 

  2-

 

  Eserin adı Durub-i Emsal (atasözleri) olduğu halde, içinde atasözlerinden

başka bilgece mısralar, beyitler, deyimler, hatta deyim olmayan düpedüz

laflar çoktur. Böylece Şinasi, atasözleri için verdiği eksik tanımdaki halk

felsefesi niteliğini bile taşımayan maddeleri de kitabına koymuştur. Eserde

karışık olarak yazılı bulunan bu sözlerden birkaçını asıl nitelikleriyle

seçerek gösterelim.

 

  Atasözlerinden örnekler:

 

  Hekim kim, başına gelen.

 

  Ne ekersen onu biçersin.

 

  Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur.

 

  Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.

 

  Sağır işitmez uydurur.

 

  Bilgece mısralardan ve beyitlerden örnekler:

 

  Şecaat arz ederken merd-i Kıpi sirkatin söyler.

 

  Sükut etmek gibi nadane alemde cevap olmaz.

 

  Kar-ı evvelde kişi akıbet-endiş gerek.

 

  Mihneti kendüye zevk etmedir alemde hüner.

 

  Takdir-i Huda kuvvet-i bazu ile dönmez,

 

  Bir şem'i ki Hak yaka cihan üflese sönmez.

 

  Bir kapuyu bendederse bin kapu eyeler küşat.

 

  Hazret-i Allah efendi fatih-ül-ebvaptır.

 

  Deyimlerden örnekler:

 

  At alan Üsküdar'ı geçti - Tencere yuvarlandı kapağını buldu - Akıntıya

kürek çeker - Eski hamam eski tas - At başı beraber - İpe un serdi - Kabak

tadı verdi - Yakası açılmadık - Kulp taktı - Fitili aldı.

 

  Atasözü ve deyim olmayan laflardan örnekler:

 

  Dört yanını deniz aldı - Maymun gibi her şeye eli yakışır - Başını

hırkaya çekti - Arı gibi sokar - Çapak siler - Tesbih böceği gibi büzülmüş

- Elmastıraş bardak latif olur - Parasızlık her fenalığı yaptırır - Sübut

bulmayan söz hakkında ağız açma.

 

  3-

 

  Şinasi, kimi atasözlerine ve kimi deyimlere yanlış biçim vermiştir.

Örneğin:

 

  Çeşmeye gidenin testisi kırılır.

 

  İt ürür kervan göçer.

 

  Açtırma kutunun kapağını.

 

  Açma kutuyu söyledirsin kötüyü.

 

  Suyu devirmiş kediye döndü.

 

sözleri yanlıştır. Doğruları şöyledir:

 

  Su testisi su yolunda kırılır.

 

  İt ürür kervan yürür.

 

  Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.

 

  Süt dökmüş kediye döndü.

 

  DURUB-İ EMSAL-İ OSMANİYYE

 

  (Ebüzziya)

 

  Şinasi'nin Durub-i Emsal-i Osmaniyye'sine birçok söz katarak söz sayısını

4004'e çıkaran ve 1302 (1885)'de kitabın üçüncü baskısını ortaya koyan

Ebüzziya, eserin sonuna darbımesel ile tabir hakkında bazı düşünceler

eklemiştir. Yazar, ünlü sözlükçü Littre'nin mesel için yaptığı tanımı

efvah-ı nasta deveran ve az kelime ile ifade-i meram eden bir kavl-i şayidir

ki kaide-i külliyye hükmündedir diye Türkçeye çevirdikten sonra diyor ki:

 

  Her lisanda emsal ile emsal kuvvetinde birtakım tabirat

vardır ki ona Fransızlar expression derler. Lisanımızda

ise yerine göre ıstılah ve yerine göre tabir ile tarif olunabilir

ki hulasa-i hükmü bir his veya fikr-i mahsusu terceme ve tefhimden

ibarettir. Hatta tabirat-ı meşhuredendir tabiri zebanzed-i havass u avamdır.

Binaenaleyh durub-i emsal ile tabirat-ı meşhureyi fark etmek iktiza eder.

Hasıl mesel odur ki bir vakayı veya bir hikmeti mutazammın olarak bir

emri iş'ar ve tenbih ede.

 

  Ebuzziya bu satırlardan sonra şu üç sözü örnek olarak veriyor:

 

  Bol bol yiyen bel bel bakar.

 

  Bal bal demekle ağız tatlılanmaz.

 

  Kaş yaparken göz çıkarır.

 

  Bundan sonra şöyle devam ediyor:

 

  İşte bunlar, bir hadiseyi veya emri temsil tarikıyle tarif

ile beraber bir hükmü tazammun ederler ki bu kabilden olan

kelam-ı avama durub-i emsal ıtlak olunur. Lisan-ı Türkide

ise birtakım ıstılahat ve tabirat dahi emsal yolunda istimal

olunagelmiştir.

 

  Tabir ıtlak eylediğimiz akval ise bir hali musavvirdir. Anda meselin haiz

olduğu hüküm yoktur. Mesela yalancı pehlivan tabir-i meşhuru gibi. Çünkü

yalancı pehlivan tabirinden hiçbir hadise tazammun etmeyip belki bir

şahsın mahiyyeti taayyün eder ki icra edemeyeceği bir tavırda bulunan

yani ca'li besalet taslayan kimseler vasfedilir.

 

  1-

 

  Görülüyor ki, Ebüzziya durub-i emsal ile tabirat-ı meşhure'yi birbirinden

ayırmak gerektiğini söylemiştir. Ama bu ayır mayı yapmak için gerek olan

ölçüz bulamamış, dahası Littre'nin kaide-i külliye (genel kural) ölçüsünü

kullanamamıştır. Çünkü darbımesel diye gösterdiği yukandaki üç örnekten

ilk ikisinde genel kural niteliği varsa da üçüncüsünde yoktur.

 

  Ebüzziya, sözlerinin sonunda şöyle demektedir:

 

  Şinasi merhum emsal-i Osmaniyyeyi cemeylediği sırada

emsal ile ıstılahatı tefrika lüzum görmeyerek ikisini beraber

kaydeylemiş olmasından biz de camiin tuttuğu usulü muhafaza eyledik.

 

  Biraz önce belirttiğimiz gibi Ebüzziya böyle bir ayırma yapmaya

kalkışsaydı bunu başaramayacaktı sanıyoruz. Ancak, mademki derlemelerinde

atasözleriyle birlikte deyimleri de verdiğini söylüyor, hiç olmazsa eserinin

adını Durub-i emsal ve Tabirat koymalı idi.

 

  2-

 

  Ebüzziya mesel, darbımesel için iki tanım vermiştir:

 

  a) Bir vakayı veya bir hikmeti muntazammın olarak bir

emri iş'ar ve tenbih eder Şinasi'nin hikmet-ül-avam tanımı için

söylediklerimizi bu tanım için de tekrarlayabiliriz. Yani bu da yetersiz bir

tanımdır.

 

  b) Bir hadiseyi, bir emri temsil tarikıyle tarif ile beraber bir hükmü

tazammun eder.

 

  Bir olayı temsil (simgeleme) yoluyle anlatmak, atasözlerinin

ayrılmaz koşulu olsaydı:

 

  Az tamah çok ziyan getirir.

 

  Bugünkü işini yarına bırakma.

 

gibi sözlerin atasözü sayılmaması gerekirdi. Bunlarda temsil

yoluna gidilmemiştir. Yukarıda da görüldüğü gibi (Bkz. 1, C)

atasözleri temsil yoluna baş vurularak da, baş vurulmayarak da kurulmuş

olabilir.

 

  Bir hükmü tazammun etmek koşuluna gelince: Her cümlede bir hüküm (yargı)

bulunduğuna göre atasözü olmayan cümlelerde de bu koşul gerçekleşmiştir.

Örneğin:

 

  Eviniz güzel yerdedir.

 

  O adam bu işi beceremez.

 

gibi cümleler, atasözü olmadıkları halde bir hükmü tazammun

etmektedirler. (bir yargıyı kapsamakta)

 

  Kaldı ki tanımda belirtildiği gibi bir olayı temsil yoluyla

anlattıkları ve bir hüküm belirttikleri halde atasözü olmayan deyimler,

hatta ne deyim ne de atasözü olan sözler vardır:

 

  Öküz öldü ortaklık ayrıldı.

 

  Baltayı taşa vurdum.

 

  Onun semeri eksik.

 

  Köşk değil, cennet... gibi.

 

  3-

 

  Ebüzziya, tabir için şöyle diyor:

 

  Bir hali musavvirdir. Anda meselin haiz olduğu hüküm yoktur.

 

  Bununla deyimin ayırıcı özelliğini vermiş olmuyor. Çünkü:

 

  Allaha ısmarladık - Sağlık olsun - İyiye iyi, kötüye kötü

der... gibi deyimlerde bir hali tasvir yoktur; halbuki yargı vardır.

 

  Öte yandan bir hali tasvir ettiği (bir durumu betimlediği)

ve bir hüküm (yargı) belirtmediği halde deyim olmayan sözler çoktur:

 

  Ağır hasta - Yavaş yavaş konuşma - Kar topunun yuvarlanması - Su kaynarken... gibi.

 

  4.

 

  Ebüzziya'nın, Şinasi'nin derlemelerine kattığı derlemelerde atasözlerinden

başka deyimlerin, birtakım dizelerin, beyitlerin, bayağı gerçeklerin ve

lafların karışık olarak bulunduğunu söylemiştik. Bunlardan ayrı ayrı

örnekler seçip veriyoruz.

 

  Atasözlerinden örnekler:

 

  Çok yaşayan bilmez, çok gezen bilir.

 

  Son pişmanlık akçe etmez.

 

  Köpekle dolaşmaktan çalıyı dolaşmak yeğdir.

 

  Ne oldum dememeli ne olacağım demeli.

 

  Deyimlerden örnekler:

 

  Astarı yüzünden pahalı - Bağrına taş bastı - Hıh demiş burnundan düşmüş -

Dikine tıraş - Fukara babası - Göz boyadı.

 

  Çok tanınmış örnekler:

 

  Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir.

 

  Değil kürsiye vaiz arşe çıksan adem olmazsın.

 

  Rüzgarın önüne düşmeyen adem yorulur.

 

  Saltanat dedikleri ancak cihan gavgasıdır.

 

  Adudan intikam almak gibi dünyada kam olmaz:

 

  Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

 

  Rasgele gerçeklerden ve laflardan örnekler:

 

  Sabit olan nabit olur - Cümlemizin gireceği kara topraktır - Meşveretsiz

yapılan şeyden hayır gelmez - Kabiliyet talim ile olmaz - Genç beye hizmet

güçtür - Mızıkçı ile oyun oynanmaz - Rüya görmüşe döndü - Yaza boza bir şeye

benzer - Eli tutar gözü görür - Sıçan gibi kapana tutulmuş - Paraya tapar.

 

  5-

 

  Şinasi gibi Ebüzziya da kimi sözlerin kalıplaşmış biçimini değiştirmiştir:

 

  Kart ağacın eğilmesi güç olur.

 

  Halep yolunda deve izi sayar.

 

  Denize düşen yosundan imdat umar

 

  Zelzeleyi gören yangına razı olur.

 

  Ayağı göğe ilişti.

 

sözleri gibi ki doğruları, şöyledir:

 

  Ağaç yaşken eğilir.

 

  Halep yolunda deve izi aramak.

 

  Denize düşen yosuna sarılır.

 

  Ölümü gören hastalığa razı olur.

 

  Ayağı suya değmek.

 

  Başı göğe ermek.

 

 

SAAT
 
 

 

-------DUYURULAR-------

selamün aleyküm siteme hoşgeldiniz yorumlarınızı bekliyorum ziyeretçi defterimde ve reklamlarıma tıklarmısınız en altta :)

-------DUYURULAR-------

HTMLKODLER


HABERLER
*
gazeteler
 
Yeni Sayfa 1
dost siteler
_ ___ ___ __ __ __ _
 

Dost Siteler

www.muciznuma.tr.gg

www.neyyire.blogcu.com

www.konusur.com

www.nazenince.blogcu.com

 
Bugün 84 ziyaretçi (97 klik) kişi burdaydı!
 Türkçe Program Seti  _ _ _ ___ ___ _

Otel Yorum

Tatil Turları

Ekonomik Tatil _ _ Yeni Sayfa 2

link değişim, seolu link, seo, toplist, link değişim,Ücretsiz Backlink Cool Text: Logo ve Grafik Üreteci Türkçe içerikli siteler rehberi website statistic MRP Tekstil Oto Yıkama makinesi
SüperTeklif'e üye ol, sen de kazan!
muciznuma
_ _

Google


Yukarı çık
__ Reklammatik'e üye ol, sen de kazan! _ http://secure.reklammatik.com/member_main.php?page=new_member_link&refererid=9a208b28a38196f3cae925bdfb034d0e __ SüperTeklif'e üye ol, sen de kazan! http://www.superteklif.com/SuperUye/SuperUyeFormu.aspx?bid=45eac0ff-c4e7-403f-9875-c8d746636495 Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol