_ ___ ___
   
 
  cocuklara masallar1
_

1.KURTLA İNSAN

Günün birinde tilki kurda, insanoğlunun gücünden, hiçbir hayvanın ona karşı koyamayacağından, ondan korunmak için hile kullanmak gerektiğinden söz etmiş. Bunun üzerine kurt karşılık olarak şöyle demiş:

-Günün birinde bir insanoğlu görürsem üstüne atılacağım:

Tilki:

-Bu işte ben sana yardım edebilirim. Yarın sabah erkenden bana gel, sana bir tanesini göstereyim! Demiş.

Kurt erkenden yola koyulmuş. Tilki onu dışarıya, avcının her gün geçtiği yolun üzerine götürmüş. Önce yaşlı, emekli bir asker gelmiş.kurt sormuş:

-Bir insanoğlu mu bu?

Tilki:

-Hayır, diye yanıt vermiş, vaktiyle öyleymiş.

Sonra okula giden bir oğlan gelmiş:

-Bir insanoğlu mu bu?

-Hayır, olmaya çalışıyor.

Sonunda omuzunda çifte, yanında av bıçağıyla avcı gelmiş.

Tilki kurda:

-Bak işte, bir insanoğlu geliyor. Ona saldırmalısın ama ben inime yollanacağım! Demiş.

Bunun üzerine kurt adama saldırmış. Avcı onu görünce:

-Yazıkki tüfeğime mermi koymamıştım, demiş. Nişan almış, av fişeğini kurdun yüzüne boşaltmış. Kurt yüzünü şiddetle buruşturmuş ama kendini korkuya kaptırmamış, ileri atılmış. O zaman avcı ona bir fişek daha sıkmış. Kurt acı duyduğunu göstermemiş, avcının üzerine saldırmış. Bunun üzerine adam, pırıl pırıl parlayan av bıçağını çekmiş, kurdun sağına soluna birkaç kez öyle saplamışki, kurt her yanı kanlar içinde, uluya uluya koşarak tilkinin yanına dönmüş. Tilki:

-Eee kurt kardeş, demiş, insanoğluyla işini nasıl bitirdin bakalım?

Kurt yanıtlamış:

-Aman, insanoğlunun gücünü böyle sanmıyordum. Önce omuzundan bir sopa indirdi, içine üfleyince yüzüme doğru birşey uçtu, beni son derece gıdıkladı. Ondan sonra sopanın içine bir kez daha üfledi, bu sefer o şey burnumun çev resinde yıldırım gibi, dolu gibi uçtu. Ona iyice yaklaştığım zaman da bedeninden parıl parıl bir kaburga kemiği çıkardı. Bununla üstüme öyle vurduki, az kalsın ölüp yerlerde serili kalacaktım.

Tilki:

-Ne türlü bir palavracı olduğunu görüyormusun? Demiş, baltayı o kadar uzağa atıyorsunki, onu bir daha oradan alıp getiremiyorsun.


2.KÜÇÜK TIRTIL

Bir bitkinin dalları arasında, gözlerden uzak küçücük bir yumurta, günü gelince çatlayıvermiş. İçinden çıkan küçücük yeşil yavru, kendini doğal yaşam ortamına taşımak için hızla yeşil yapraklara doğru sürünmüş. Bu içgüdüyle kendini yaprakların yeşil rengi altında koruma altına alacak ve orada beslenip yürüyecekmiş. Kendini kovalayanlardan kaçarcasına önüne çıkan ilk yeşil yaprağın altına gizlenmiş. Kimsenin onu görmediğine emin olunca, rahatlayıp derin bir soluk almış. Sonra bulunduğu yaprağın en körpe köşesine değin sürünmüş ve onu kemirmeye başlamış.

Rüzgarın bahar çiçeklerinden toplayıp çevreye üfürdüğü güzel kokulardan sarhoş olmadan, Güneş'in sıcaklığına kanıp gevşemeden yemiş de yemiş... Akşama doğru Güneş bakırla kaplanırken, Gökyüzü kızıla boyanınca, bizim küçük yavru, yaprağın köşesindeki balık gözü kadar küçücük deliğe bakmış. Hayretle tüm gün kemirebildiği yaprak parçasının ne denli küçük olduğunu görmüş. Başka ne yapabilir ki? Kendi de küçücükmüş... Bakmış ki gece oluyor, "Gece yaprak güvenli olmaz" diyerek bitkinin dallarına doğru sürünmüş. Tombul karnıyla çok hızlı gidememiş. Dalların arasında kuytu bir köşeye yerleşmiş. Gecenin karanlığına sığınarak uykuya dalmış. Yorucu geçen yaşamın ilk günü, sorunsuz bitmiş.

Küçük tırtıl, her gün dalların arasındaki kuytu köşeden çıkıp yapraklara doğru sürünüyor, tüm gün yaprakları kemiriyor, Gökyüzü kızarınca yine kuytu köşesine dönüyormuş. Artık boyu daha büyük, boğumları daha kalınmış. Her gün hızla büyüyormuş...

Tırtıl yavrusu, salt büyümek için bu Dünya'ya gelmediğini anlamış ve bu yaşam biçimi kendisine sevimli gelmemiş. Nasıl sevimli olsun ki? Her gün aynı işi yapmak, geceleri aynı yerde uyumak, biteviye sürüp giden durağanlık sevimli değilmiş. "Yaşamak yalnız yemek ve uyumak olmamalı. Benim başka amaçlarım da olmalı." demiş küçük tırtıl.

Bir akşam üstü, daldaki yerine gidince, öndeki ayaklarını ağzına götürüp yüksek sesle diğer dallara seslenmiş:

- Burada başka tırtıl var mı?
- Evet..
- Evet..

diye sesler gelmiş diğer dallardan. Bu bitkide kendi gibi başka tırtılların olduğunu öğrenmek onu çok sevindirmiş. Onlarla konuşmak tekdüze yaşamına değişiklik getirir düşüncesiyle:

- Sizler yaşamınızı nasıl sürdürüyorsunuz? Arkadaş olamaz mıyız?

diye merakla seslenmiş. Gelen yanıtlardan anladığı kadarıyla gündüz yaşamlarını sürdürmek için çalışıyor, geceleri toplanıp aralarında konuşuyormuşlar. Onlara katılmak için yerinden çıkmış ve yavaş yavaş toplandıkları yere doğru sürünmüş. Kendisini kollayarak dalların arasında yerini alınca, çevresine bakınmış. Diğerleri ona "Hoş geldin" demişler. Kendisinden daha kalın olanlar, boğumları üzerinde sarı benekleri olanlar, boğumları kahverengi uzun tüylerle kaplı olanlar, daha küçük ya da daha büyük bir çok tırtıl varmış burada. Herkesin yerleştiğini gören irice bir tırtıl, bir iki öksürüp diğerlerinin susmasını beklemiş ve sessizlik oluşunca, söze başlamış:

- Hoş geldiniz. Bugünkü toplantımızı açıyorum. Bugün benekli tırtılın anlatı günü. Bakalım benekli tırtıl bize neler anlatacak?

Benkli tırtıl, boynunu uzatıp dallar arasında sessizce onu dinleyan diğer tırtılları süzdükten sonra boğazını temizleyip ses tonunu ayarlayarak konuşmasına başlamış:

- Ben size bugün, tırtıl yaşamının ana düşüncesinden söz etmek istiyorum. Her tırtıl, yumurtadan çıkınca, salt büyümek için yaşamaz. Düşünmek ve kendini geliştirmek zorundadır. Her tırtıl duygularını denetlemek, varsa kötülüklerden arınmak için düşünce biçimini geliştirmelidir. Yaşamın her adımında, karşılaşılan her olaydan ders alınacak deneyler vardır. Her deneyden kazanılan beceri ve sonunda elde edilen öğreti o tırtılın olgunlaşmasını sağlayan bir adımdır. Olgunluğu kavramak, öğretileri anlayıp uygulamak ve hepsini özümseyebilmek bir tırtılın en önemli görevidir. Bu görevleri yaparken her tırtılın karşılaşacağı sorunlar, kendinden kaynaklanan eksikler olacaktır. Tırtıllar bu eksikleri bulup çıkartmalı, onları aşacak düşünceler üretmelidir.

Benekli tırtıl soluklanmak için anlatısına ara verince, küçük tırtıl, hayretle çevresine bakınmış. Onun beklentisi toplantının çok sıradan öykülerden oluşacağı biçimindeymiş. Bu tür bir anlatıyla karşılaşacağını sanmıyormuş. Tırtıl yaşamının gerekçesinin, bu denli önemli olduğunu da bilmiyormuş. Benekli tırtıl gücünü toplayıp konuşmaya başlamak için derin bir soluk alınca, küçük tırtıl anlatılanları öğrenmek amacıyla dikkatini toplamış, benekli tırtılı dinlemeye başlamış:

- Karamsarlığı ve kötülükleri içinden atabilen tırtıllar, olgunluğun doruğuna ulaşırlar. O zaman içleri güzelliklerle, iyiliklerle dolar. Sonra bir değişim süreci yaşanır. Doğa'nın en güzel yaratığı olursunuz. Doğa'nın güzelliğini süslemek için kendi güzelliğinizi sergilersiniz. Bu olay; mutluluğun doruğuna çıkmak, kusursuz ve erdemli olmak, Doğa ölçüsünde saf ve temiz olmak anlamına gelir. Bu toplantılarda amacımız: Kusursuz tırtıl olmak için birbirimize destek olmaktır.

Toplantı son bulduğunda, küçük tırtıl yuvasına dönerken kötülüklerin ve karamsarlığın ne olduğunu, onlardan nasıl arınacağını, nasıl kusursuz olacağını merak etmiş. Çok küçük olduğundan ne kötülükleri, ne de karamsarlığı biliyormuş. Onun, yaşamın daha başında olması, iyiyi kötüyü, güzeli çirkini ayırt etmesine engelmiş. Ama, "Ben de olgunluğun doruğuna ulaşmak isterim" diyerek sessizce kuytu köşesine gitmiş.

Ertesi gün, bulunduğu dalın ucundaki yaprakları yemeğe çalışırken hep benekli tırtılın anlattıklarını düşünmüş. Sürünerek başladığı yaşamın, nasıl iç güzellikleri yansıtcak boyuta erişeceğini, nasıl mutluluktan uçacağını düşünüp durmuş. Hatta "Olabilir mi?" diye kuşkulanmış bile... Tam bu düşünceler içinde yaprağını dalgın dalgın kemirirken, yaprakların arasından sızan Güneş ışınlarının ötesinden gelen bir çığlıkla irkilmiş. "Ne oluyor?" diye merakla başını kaldırıp baktığında, yaprakların arasından, bir kuşun ağzında çırpınan tombul bir tırtılın çaresizce debelendiğini görmüş. Kuş, gürültüyle kanatlarını çırpıp, avcılığının başarısını kutluyormuş. Biraz sonra acı çığlıklar sessizliğe gömülünce, "Kötülük bu olmalı. Bir canlının yaşamak için bir bakşa canlıyı yok etmesi olmalı..." diye söylenmiş.

O gece toplantıda anlatımı üstlenen tırtıl, mutluluk üzerine konuşurken:

- Doğa güzeldir. Yaşamak için canlılar başka canlıları yok ederken, yok olanların kötülüklerden arınmadıklarını göreceksiniz. Yaşamı sevmek, başka canlılara da sevgi göstermek gerekir. Bu davranış, tırtılın iç dünyasının güzelliğini yansıtır. Çevrenizi sevdikçe, çevrenizdekileri korudukça, mutlu olursunuz. Mutlu olunca, yüreğinizde sevgi çiçekleri açılır. Biçiminiz güzelleşir. Boğumlarınız kaygan, deriniz yumuşak, davranışlarını daha dengeli ve uyumlu olur. Kendinize olan güveniniz artar, yaşam bağlarınız güçlenir. Yaşama karamsar açıdan bakarsanız, içinizde kötülüklere yer verirseniz, kendi çıkarınız uğruna başkalarına zarar verirseniz, kötülüklerin acı yaralara dönüştüğünü görürsünüz. Yaralar büyüyüp içinizi kapladığında, sizin "Olgunluğun Doruğuna" erişme olasılığınız kalmaz. Doğa kuralları çalışır ve başka canlılara yem olursunuz. Ancak sevgi dolu tırtıllar çevrelerine mutluluk saçabilirler. Çevrelerindeki mutluluğu ve sevgiyi paylaşanlar, erdemli olanlar, olgunluk yolunda ilerliyebilirler...

Küçük tırtıl bu öğretiyi önemsiyerek çevresindeki böceklere karşı daha dikkatli olmaya başlamış. Gereksinimi olanlara yardım etmiş. Onları ezmemiş. Ancak kendine saldıranlara karşı yaşamını savunmuş. Onlardan uzak durmaya çalışmış. İşte o zaman içinde bir şeylerin kıpırdadığını, duygularında küçük de olsa bir şeylerin değiştiğini anlamış. Her gün olgunluk yolunda ilerlemeyi sürdürürken, arkadaşlarından bazılarının üzücü olaylar sonucu yaşamlarını yitirdiklerini görmüş. Bir gün bir kümes hayvanı, bir başka gün bir sincap, hatta çevrede dolanan insanlar, tek tek tırtılları yok etmişler. Küçük tırtıl öğretiler aklına gelince, yaşlı gözlerle, "Kötülüklerden arınamadılar. Onlara yazık oldu." diye arkadaşlarının arkasından ağlamış.

Günler ilerledikçe küçük tırtılın küçüklüğü kalmamış. Büyüyüp irice bir tırtıl olmuş. Artık ince körpe yaprakların ucuna değin sürünemiyor. Dallara yakın yapraklarla yetinmek zorunda kalıyormuş. Tavırlarında ağırbaşlılık gözleniyormuş. Yaşamın koşullarını olgunlukla karşılıyor, çevresindeki küçük hayvanlara ve böceklere daha çok yardım ediyormuş. Gösterdiği sevgi karşılıksız kalmıyor, diğer canlılar ve küçük tırtıllar ona hep saygı gösteriyormuşlar. Geceleri toplantılarda yanlız dinlemekle yetinmiyor, diğer tırtıllara yaşamın düşüncesini, kendi yorumlarıyla, gördükleriyle ve deneyimleriyle örnekler vererek anlatıyormuş. Yumurtadan yeni çıkan küçük tırtıllar, onu hayranlıkla dinliyor, öğretilerini ve davranışlarını örnek almaya çalışıyormuşlar.

Bir gece toplantıdan yuvasına dönünce, diğer günlerden farklı bir değişim içinde olduğunu sezinlemiş. İçinde bir şeylerin kıpırdandığını, yaşamın sevgi çiçeklerinin bir an önce filizlenmek istercesine sabırsız olduğunu anlamış. Teninin daha pürüzsüz ve kaygan olduğunu, ağzından o güne değin hiç alışık olmadığı bir sıvının akmaya başladığını olduğunu görünce: "Yeterince olgunlaşmış olmalıyım" demiş. O gece mutluluk içinde gözlerini yumup, uykuya dalmış.

Sabah olduğunda her zamanki gibi yapraklara koşturmamış. Bulunduğu dalda hazırlıklara başlamış. Önce ağzından akan salgıyla dala tutununca, kendi ağırlığını taşıyabilecek bir uzantı oluşturmuş. Sonra bu uzantıya tutunarak baş aşağı kendini sarkıtmış. Kuyruğuna yakın ayaklarıyla oluşturduğu uzantıya sarılmış. Başını kuyruğuna kadar kıvırıp bedeninin çevresini ağzından akan salgıyla kaplamaya başlamış. Tüm gün ara vermeden, bedeninin çevresini dolanmış. Güneş dağların arkasında kaybolurken, Güneş'e son kez bakıp başının çevresini de ağzından çıkan salgıyla kaplamış. Oluşan kozanın içinde düşünceleriyle baş başa kalmış...

Tırtılın iç dünyasının olgunluğu, yüreğinin sevecenliği, içindeki güzelliklerin çiçek gibi açma isteğinin dış görünüşüne yansıması, gözlerden uzak, kendi kozasında günlerce sürmüş... Kolay değilmiş kusursuz olmak, mutluluğun doruğuna ulaşmak...

Üç hafta sonra kozada bir kıpırdanma olmuş. Koza içine gizlenmiş olan güzellik, daha çok gözlerden uzak kalmak istemiyor, oradan çıkıp başkalarının da beğenisini kazanmak istiyor gibiymiş.. Sabırsız kıpırtılara dayanamıyan koza, ucundan çatlamış. Kozadan ipek gibi yumuşacık tüylerle kaplı bir böcek, başını çıkartmış. Bu canlı, gün ışığına ilk kez çıktığından olmalı, ön ayaklarıyla kamaşan gözlerini kapamış. Işığa alışınca gözlerini açıp çevresine bakınmış. Bir başka açıdan Doğa'nın güzelliklerini görmüş. Tüm bedenini kozadan çıkarıp, tüy gibi hafif, kadife gibi yumuşacık kocaman kanatlarını açmış. Kocaman kanatları bir iki çırpınca ayakları tutunduğu yerden kurtulmuş ve boşlukta süzülmeye başlamış. Tüy gibi hafiflemiş olduğunu, mutluluğun doruğunda uçtuğunu anlayınca, görkemli kanatlarını sevinçle çırpmış...

Kahverengili, siyahlı, yeşil çizgili, sarılı benekli alımlı kanatlarını coşkuyla çıprınca bir o yana bir öteki yana uçuyormuş. Olgunluğun ve mutluluğun doruğunda olmanın sevincini tüm Dünya'ya sergilemek için uçuşmuş durmuş...

Bir o çiçeğe konmuş, bir ötedeki yeşilliğe... Kendi güzelliğini Doğa'nın güzelliğine katmak için koşuşturmuş durmuş. istemiş ki, iç güzelliğinin dışa vuran kusursuzluğunu herkes görsün. İstemiş ki, Doğa güzelliğine, kendi kusursuzluğunu sunarak, yeni güzellikler katsın... İstemiş ki, bedenine yansıyan mutluluğunu herkes görsün... İstemiş ki, sevincini onlar da paylaşsın...

Onun, tırtılların yaşam düşüncesini ve öğretisini ne kadar iyi bellediğini "Herkes görsün" diye uçmuş. Artık bir kelebek olduğunu kırlarda, çiçeklerin arasında, yeşil çimlerde, ağaçların yaprakları arasında uçuşarak kutlamış... Sevinçten yerinde duramuyor, kanatlarını çırparak sürekli uçuyormuş.

"Kısacık bir gün için de olsa değermiş" diye sevinç çığlıkları atarak uçmuş durmuş...

* * *

Kelebeğin sevinci, mutluluğun doruğuna ulaşmış kusursuz görüntüsünü, doğal güzelliklere katmaktan kaynaklanır. Sevincini, her yere taşımak için kısacık ömrünü düşünmeden, uçar durur. Bitmeyecek gibi görünen gücünü, tüm çevresine sevgi yaymak için kullanır. Amacı, sevgisini doğal güzelliklerle paylaşmaktır.

3.ÖNEMLİ BİR TOPLANTIYA ÇAĞRI

Uzak bir ülkede, geçmişte yaşanmış, ya da ileride bir zaman yaşanacak bir dizi olaylar bu masalı oluşturur. Belki bugünleri anımsayıp düşünürsünüz, belki de gülüp geçersiniz. Sonuçta bu bir masal. Düş dünyamızın bir parçası... Gelin birlikte kahramanın anlattıklarını okuyalım:

* * *

Geçenlerde bir davetiye aldım. Açıp okuduğumda çok sevindim. Hemen çevreme bakındım. Kimsenin görmediğini umarak, davetiyeyi çantama sakladım. Sonra bu kadar önemli bir toplantıya davet edilmemim mutluluğunu yaşamaya başladım. Buraya değin her şey çok iyi de: "Ya toplantı gününü unutursam? Ya bir işim çıkar toplantıya katılamazsam?" diye içime bir korkudur girdi. Hemen bir önlem almam gerektiğini düşünerek her yere simgeler koymaya başladım. Simgeler bana toplantı gününü anımsatacak ama, başkaları için bir anlam taşımayacaktı...

"Bunca gizlilik neden? Neden toplantıya katılacağını başkalarından saklıyorsun?" diyor olmalısınız. Ben de size hemen yanıt vereyim: Bu toplantının en önemli özelliği; İlk kez uluslar arası nitelik kazanmış olması ve belki de hiç yenilenmeyecek olmasıdır... Böylesine önemli olunca, her koşulda toplantıya katılmam gerektiğine inandım. Engel olunmaması için herkesten sakladım.

Uzatmayayım, toplantı günü yaklaştıkça, heyecanım arttı, içim içime sığmadı. Yalnız kalınca, alıp başımı kırlara koşuyor olanca gücümle bağırıp kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. İçimdeki neşe, her işe canla başla sarılmam, çevremdekileri mutlu ediyordu. Onları öfkelendirip bana istemediğim yaptırımlar uygulamalarını engellemem gerektiğini anlatmama gerek olmadığını düşünüyorum. Hele toplantı günü bana verilecek işlere boğulmam ve toplantıya katılamam söz konusu olacaksa, bugünden kimseyi üzmemem gerektiğine siz de katılıyor olmalısınız.

Konu verilecek işlere gelince "Yapma! Ne olur? Toplantıya gitmen gerektiğini söyleyerek işleri bırakabilirsin" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ama, ben yapamam. İşimi bırakıp gidemem. Her şeyden önce işim gelir. Sessizce onu bitirmeye çalışırım. Bedenimin ufak tefek olduğuna bakmayın. Ben çok çalışkan ve güçlüyüm. Her şeyi taşır, her işi yapar, ses çıkartmadan yaşarım. İşim olmadığında bir duvar dibinde, bir ağaç gölgesinde beklerken, düşüncelere dalıp giderim. Kimseye zarar vermek istemem. Kimseyle ilgilenmem... Kendi düş dünyamda yaşarım. Bazı koşullarda damarıma bastıkları olur. O zaman çok öfkelenip direnirim. Direnmeye başlayınca kimse beni engelleyemez, ne işkence, ne de tatlı bir söz bana etki eder. Ben yatışıncaya dek direnip çevremdekileri usandırırım. Keyfim olursa direncimi kırıp yoluma ve işime koyulurum. Bunu herkes bilir. Hata direnişe geçtiğimde "Eşek gibi inatçı" dediklerini duyarım... İşte o zaman gülmekten kendimi alamam. Neden mi? Söyleyeyim: "Bence, gibisi biraz fazla, ben bir eşeğim..."

Ahıra girdiğimde, kapının köşesine iliştirdiğim bir tutam yoncaya bakınca, aklıma geldi: "Yarın toplantı var". O gece gözüme uyku girmedi. Ahırda sessizce bekledim. Arada gözlerimi kırpıştırdım o kadar. Sabah olunca hemen yola koyuldum. Daha kimse uyanmadan, horozlar ötmeden toplantının yapılacağı yere doğru koşturdum. Bakıcım, uyanıp ahıra geldiğinde beni göremeyince: "Karakaçan kaçmış" diyerek, herkesi ayağa kaldırmıştır. Tüm gün aranıp dursunlar hiç umursamıyorum. Ben, bugün Birinci Uluslar Arası Eşekler Konferansı'na katılacağım. Kimse beni durduramaz...

Üniversite bahçesinden içeriye girince çevreme bakınıp toplantının yerini belirten bir işaret aramaya başladım. O sıra gözüme ilişen kocaman bir pankartta yazılanları okurken gözlerim yaşardı. Pankartın üzerinde "Birinci Uluslar Arası Eşekler Konferansı" yazıyordu. Hemen toplantının yapıldığı yöne doğru koşturdum. Üniversite Veterinerlik Fakültesi'nin ahırlarından en büyüğünü bize ayırmış. Ahırın kapısına gelince görevli beni karşıladı:

- Adınızı öğrenebilir miyim?
- Karakaçan.

Önündeki listeden adımı bulmaya çalışırken, ben de "Tanıdık var mı?" diye çevreme göz gezdirmeye başlamıştım. Görevli listede adımı bulunca bana baktı. Gözleri ışıldıyor, sevinci gözlerinin içinden okunuyordu:

- Hoş geldiniz. Siz VID olduğunuz için ön sıraya yerleşmelisiniz. Yardım ister misiniz?
- Hayır gerekmez. Yolumu bulurum.

Ahırdan içeriye girince, katılımcıların pek çoğunun gelmiş olduğunu anladım. Bir çok katılımcı sıralar oluşturmuş, başlarını eğmiş, sessizce bekleşiyordu. Ben ön sırada VID yazan levhanın yakınına yerleştim. Hemen yanımda ünlü eşekler vardı. Benjamin gibi yazım kahramanları da gelmişti... "Toplantı çok iyi geçecek" diye düşünmeden edemedim. Büyük düşünürler, görüşlerini sunup bizleri aydınlatacaktı.

Arka sıralardan bazı katılımcıların kendi aralarında "Karakaçan da geldi. Bak önde VID bölümünde yerini aldı" dediklerini duyuyordum. Tanınmış olmanın gururuyla başımı iki yana salladım ve önümdeki samanı yemeğe koyuldum. Genelde yarı aç yaşadığım için önümdeki samandan otlanmam kadar doğal olan bir şey olamazdı. Ama kibarlık edip aç gözlü davranmadım. Ne de olsa ben ünlü bir eşektim. Ünüme leke sürülmesini istemezdim. Hele herkesin gözleri hayranlıkla üzerime dikilmişken, burada sıradan bir eşek gibi davranmam hoş olmazdı...

Ahırdan gelen uğultular çoğalınca katılımcıların çoğaldığını ve konuşmacıların hazırlanmaları gerektiğini anladım. Önümdeki samanı otlamayı bırakıp çevreme bakınınca ahırın ne kadar kalabalık olduğunu görebildim. Sonra sessizce beklemeye başladım. Benjamin gözlüklerini takmış önündeki kağıtlara bakıyordu. Belli ki toplantıda önemli bir söylev verecekti. Belki de ilk konuşmacı olurdu. Aramızdaki en büyük düşünür olduğu için onun bu görevi üstlenmesi doğaldı. Arka sıralardan biri eşeklik yapmazsa, toplantı beklenen biçimde başlayacaktı. Aslında bir ahır dolusu eşeğin bir araya gelmesi çok ilginç olmayabilir. Önemsemeyebilirsiniz. Sizi kınamam. Ama soyu tükenmekte olan çalışkan eşeklerin sonunda akılları başlarına gelmiş ve örgütleşmeye başlamış olmaları beni mutlu etmektedir. Bu nedenle toplantıyı dikkatle izlemekteyim. Sonunda beklenen an geldi. Benjamin yumuşak adımlarla kürsüye çıktı. Gözlüklerinin üzerinden ahırdakilere baktı. Seslerin kesilmediğini, herkesin kendi arasında konuştuğunu görünce, döndü kürsüye okkalı bir çifte attı. Tahta kürsüden çıkan tok ses, herkesin bir an için susup ön tarafa bakmalarına neden olunca, Bejamin:

- "Susalım arkadaşlar toplantıyı açıyorum" dedi.

Evet. Birinci Uluslar Arası Eşekler Konferansı Bejamin'in kısa ama anlamlı sözcükleriyle başlamış oldu. Herkes onu alkışlamak için arkalarındaki tahtaları çifteledi. Bazıları anırdı. Kısa süren coşkulu dakikalar Bejamin'in kürsüye attığı ikinci çiftesiyle yerini sessizliğe bıraktı. Benjamin: "Hepinizi çalışmaktan yorulup tıkanan, açlıktan yonca düşleri görerek nalları diken, yaşlanıp çalışamaz duruma gelince pastırma yapılan değerli arkadaşlarımızın anısına beş dakika saygı duruşuna çağırıyorum" dedi. Herkes kuyruklarını bile sallamadan öylece bekleşti. Bejamin'in söylediği "Beş dakika" ne kadar sürdü bilemiyorum. Belki daha uzun sürmüştür. Çünkü hiçbirimizin saati yoktu. Arkalardan başlayıp öne doğru artan kıpırdamalar, baş sallamalar çoğalınca "Saygı duruşuna" saygısızlık olmasın diye Benjamin "Süre bitmiştir" diyerek herkesin rahatlamasını sağladı. Ben de diğerleri gibi kıçımı kuyruğumla serinletirken başımı hızla iki yana sallayıp gözlerimin dibine konan kara sinekleri kovalamaya çalıştım.

Ortalık sessizleşince Benjamin uzun söylevine başladı.

- Sevgili eşekler. Bugün burada bulunmamızın nedeni; Örgütlü eşek sürüsü olmak için gösterdiğimiz çabanın sonucudur. İlk kez Uluslar Arası Eşekler Konferansında bir araya geliyoruz. Soyumuz tükenirken de olsa bu etkinlikte çaba harcayan herkesi kutlarım.

Benim davetiye gelince duyduğum bu etkinlikte görev almamış olmama çok üzüldüm. Ama ne de olsa en yaşlı eşeklerden biri olduğum için çalışmalara katılmamı istememiş olabileceklerini düşünerek biraz rahatladım. Bu arada İkinci Konferans için görev yapma andı içtiğimi söylemek isterim. Ben kendi düşüncelerimle boğuşurken Bejamin çoktan kaldığı yerden söylevini sürdürmeye başlamıştı.

- Bilirsiniz çok uzun yıllardan beri insanlarla uyum içinde yaşıyorduk. Onların her tür taşıma hizmetlerini yapıyor, ulaşımlarında en güvenilir katkıyı sağlıyorduk. İnsanlar için vazgeçilmez bir canlı oldukları için atalarımızla gurur duyuyorduk. Ama birden, özellikle son otuz yıldır, insanlar bizimle yaşamaktan vazgeçtiler. Bizim yerimize motorlu araçlar kullanmaya başladılar. Motor araçların, tutumlu eşek soyuna oranla daha masraflı olması, yeni kuşaktan insanları pek etkilemedi. Onlar, eşeklerinin yularından tutup sokaklarda gururla gezmediler ama, motorlu araçlarına binip caka satmayı sınıf atlama çabası olarak gösterme merakında oldular. Uzatmadan, insanların düşünce biçimi, toplumsal davranışı değişti. Daha çok tüketmek, tutumlu olmaktan önemli oldu. Sanırım "Daha çok tüketen daha zengindir" yargısını kullanarak ellerinde avuçlarında ne varsa satıp harcadılar. Gösteriş, gerçekleri yansıtmadı. Bu davranıştan biz eşeklerde payımıza düşeni aldık. Önce cılız ve yaşlı olanlar satıldı. Daha sonra sırayla birer ikişer satılmaya başladık. Bize değer biçenler, bizim gücümüzü kullanmak yerine etimizi, derimizi kullanmayı daha uygun buldular. Böylece birer ikişer yaşamdan uzaklaştık. Soyumuzu geliştirmek, üreme içgüdümüzü güçlendirmek olanağını yitirdik. Kimse kullanmayacağı, işine yaramayacağını bildiği bir sıpayı beslemez. Böylece eşeklerin soyu hızla tükendi. İnsanların hayvan sevgisi daha çok kedi ve köpeklere yöneldi. Süs için beslenen kedi ve köpekler tüketici toplumun yansıttığı bir gerçek olarak karşımıza çıktı.

Benjamin eğilip önündeki samandan bir tutam ağzına attı. Yavaş, yavaş samanı kemirirken bizim soyumuzun neden tükenmekte olduğunu daha iyi anladım. Artık yalnız köylerde, kırsal kesimlerde varlığımızı sürdürüyor olmamızı düşünerek birden paniğe kapıldım. "Eşeksiz bir Dünya" olur mu? Ya insanlar ne yapacaklar? Eşeği tanımadıkları için gelecek kuşaklar birbirlerine nasıl küfür edebilecekler? Kimin için üzüldüğümü bilemeden kaygılandığımı söylemek isterim: Soylu tükenmekte olan eşeklere mi, yoksa insanlara mı üzülecektim...

- Arkadaşlar.

diyerek sözlerine devam eden Benjamin'i daha dikkatli dinlemek gerektiğini düşündüm. Hemen uzun kulaklarımı öne doğru eğerek, kıpırdamadan onu dinlemeye başladım.

- Panik içinde beni dinlemekte olduğunuzu görünce sözlerime bir açıklık getirmek istiyorum. Bilirsiniz insanlar bizi küçük görmeye horlamaya çalışmıştır. Onların bu davranışı kendi kıskançlıklarından kaynaklanır. İnsanların kabul ettikleri önemli bir gerçek; Eşeklerin iyi birer düşünür olduklarıdır. Kuşkusuz eşekleri yakından tanıyan birçok insan, bizim ne denli güçlü ve inatçı olduğumuzu bilirler. Bu nedenle tüketim toplumu olmaya başladıklarında ilk iş olarak bizden kurtulmak istemiştirler. Tutumlu eşekler onların tüketim isteklerine ters düşmektedir. Bu nedenle eşek soyunu kurutmak insanlar için olumlu bir davranış gibi görünmüştür. Ama, yanıldıkları önemli bir nokta vardır. İnsanlar bunu atlamıştır. Şimdi size onların tarihsel yanılgısından söz edeceğim.

Birden gözlerimin içi güldü. Benjamin ünlü bir düşünür olduğu için her konuyu kolaylıkla kavrayabiliyordu. Bizim gibi eşeklerin anlayabileceği yalınlık ölçüsünde düşüncelerini anlatabiliyordu. Bu ünlü düşünürle tanışmış olmanın sevinciyle onu dinlemeyi sürdürdüm.

- İnsan davranışındaki değişimin eşek soyunu tüketeceğini sezen birçok arkadaşımız, bireysel çabalarıyla değişime ayak uydurdular. Onlar da çevrenizdeki insanlara benzemeye başladılar. Artık bir çok eşek, kuyruklarını ve uzun kulaklı görünümünü bıraktı. Onlar dış görünüş olarak insana daha çok benzediler. Takım elbise giyip sokaklarda iki ayak üzerinde yürüyenleri, nal yerine ayakkabı giyenleri söylemeye gerek olmadığını düşünüyorum.

Ahırda anırmalar yükseldi. Herkes kahkahayla son anlatılanlara gülüyordu. Şimdi bazı insanların neden bize bu kadar çok benzediklerini daha iyi anlıyorum. Onlar gerçekte eşek soyundan gelen, değişime uğramış ve insan gibi görünen soydaşlarımızmış... Anırmalar azalınca, Benjamin sözlerine devam etti. Artık eskisi kadar ciddi değildi. Konuşurken dişleri görünüyordu. Bejamin hem gülüyor, hem de konuşuyordu:

- Sonunda tüketime yönelen insanların arasına sızan insan görünümlü eşekleri de dikkate alırsanız sayımız, herkesi ürkütecek kadar çoktur. Hatta insanlara oranla daha hızla üremekte ve çoğalmaktayız. Çünkü insan kılıklı eşekler dış görünüş olarak insanlardan çok daha tüketici davranmakta ve onları kendilerine benzetmektedirler.

İşte burada araya girmek ve birkaç söz de ben söylemek istedim.

- Kusuruma bakmayın. Dayanamadım. Anlattıklarınızdan bizim insanlara benzemeye başlamamız kadar insanların da bize benzemeye başladıkları yorumunu çıkarabilir miyiz?
- Çok iyi bir soru. Yanıtını beklediğim gibi vereceğim: Evet.
- Kısacası uzun kulaklarımız yok oluyor, kuyruğumuz küçülüyor ama eşekliğimiz kalıyor diyebilir miyiz?
- Evet

Ahırdaki herke Benjamin'i alkışladı. Bazıları beceremeseler de iki ayak üzerinde durmaya çalıştılar. Ben de derin bir soluk alıp anırmaya başladım. Uluslar Arası Eşekler Konferansı'nın bu kadar verimli geçeceğini düşünmemiştim. Ortalık sessizleşince Benjamin konuşmasına devam etti:

- Bu konferansın en önemli görevi sayıca insanlardan çok olan eşekleri örgütleyip yıllar boyu bizi sömüren, kullanan ve acımasızca bizi küçümseyen insanlara karşı birleştirmeye çağırmaktır. Amacımız yeni bir "Devrim" başlatmaktır. Bu konuda insanların ne kadar başarısız olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. "Başardık" diyenler bile sonunda içgüdülerine yenik düştüler. Biz onlara "Devrim" nasıl yapılır gösterelim.
- Bizimkine e-Devrim diyelim.
- Nereden çıktı şimdi e-Devrim. Bizim insanların elektronik yaşamıyla ilgimiz mi var? Sanal olmak onlara özgü. Biz onlar gibi görünüyoruz derken, başkalaşıp insan mı oluyoruz? Onlara özeniyor muyuz?
- Yanıldınız. Benim söylediğim daha farklı. Ben e-Devrim derken, "eşek devrimi" demek istemiştim. İnsanlar da aynı yanılgı içine düşüp sevinecekler. Sonunda eşekler de insanlaştı sanacaklar...
- Bu çok güzel bir düşünce. Hem de çok yanıltıcı. İnsanlar doğruyu yorumlamakta güçlük çekerler.
- Sanırım. Onların toplum bilimcileri ve düşünürleri birbiri ardına kuramlar üretirler. Birçok kitap yazılır herhalde.
- "Eşeklerin Başkalaşımı" belki okullarda okutulur.
- Onlar eşekleri kendi bakış açılarından incelerken, yönetim e-Devrim komitesine geçer.
- Ne olduğunu anladıklarında iş işten geçmiş olur.
- Eşeklerin insanları kravatlarından sürükleyerek sokaklarda yürüdüklerini düşlüyorum.
- Yemyeşil yonca tarlasına girmiş gibi...

Konuşmalar uzunca bir anlatıdan çıkıp karşılıklı söyleşiye dönüşmüştü. Sonunda Benjamin yönetimi eline aldı. Eşekleri küçük çalışma birimlerine böldü ve her birimin görevini tanımladı. İkinci Uluslar Arası Eşekler Konferansı'nda buluşmak dileğiyle vedalaşıp birbirimizden ayrıldık.

Birinci Uluslar arası Eşekler Konferansı bitince, evime doğru koştururken, yolda gördüğün insanlara gülümseyerek selam vermeye çalıştım. Çünkü kimin gerçekten insan, kimin değişime uğramış eşek, kimin özendiği için eşekleşmiş insan olduğunu ayırt edemiyordum...

Karakaçan'ın anlattıklarını okuduktan sonra, e-Davranış içinde olan insanlara gülmeyelim.Hatta saygılı olmaya çalışalım. Kulakları uzun olmasa da, kuyrukları görünmese de, onlar yakın bir gelecekte, bu Dünya'nın efendileri olabilirler...

* * *

VID: Karakaçan, VIP (Very Important Person) sözcüklerinden üretmiş olmalı. Sanırım "Çok Önemli Eşek" anlamına geliyor.
e-Devrim: Bazı arkadaşlarıma yayımlamadan önce masalımı anlatınca, buradaki "e" harfi için başka anlamlarda ürettiler. "e" harfi Internet ortamının sanal Dünya'sını yansıtan "elektronik" sözcüğünden başka "enayi", "eşek", "eski", "edepsiz" gibi sözcüklerin de karşılığı olabilirmiş. Doğal olarak onlar da benim gibi birer insan olduklarından, bu yorumlarıyla "e-Devrim" sözcüğünü çarpıtmış oldular.
e-Davranış: Bu konuda bir açıklama yapmadım. Ama, eşekçe bir davranıştan söz etmek istiyorum...


 

 

SAAT
 
 

 

-------DUYURULAR-------

selamün aleyküm siteme hoşgeldiniz yorumlarınızı bekliyorum ziyeretçi defterimde ve reklamlarıma tıklarmısınız en altta :)

-------DUYURULAR-------

HTMLKODLER


HABERLER
*
gazeteler
 
Yeni Sayfa 1
dost siteler
_ ___ ___ __ __ __ _
 

Dost Siteler

www.muciznuma.tr.gg

www.neyyire.blogcu.com

www.konusur.com

www.nazenince.blogcu.com

 
Bugün 92 ziyaretçi (108 klik) kişi burdaydı!
 Türkçe Program Seti  _ _ _ ___ ___ _

Otel Yorum

Tatil Turları

Ekonomik Tatil _ _ Yeni Sayfa 2

link değişim, seolu link, seo, toplist, link değişim,Ücretsiz Backlink Cool Text: Logo ve Grafik Üreteci Türkçe içerikli siteler rehberi website statistic MRP Tekstil Oto Yıkama makinesi
SüperTeklif'e üye ol, sen de kazan!
muciznuma
_ _

Google


Yukarı çık
__ Reklammatik'e üye ol, sen de kazan! _ http://secure.reklammatik.com/member_main.php?page=new_member_link&refererid=9a208b28a38196f3cae925bdfb034d0e __ SüperTeklif'e üye ol, sen de kazan! http://www.superteklif.com/SuperUye/SuperUyeFormu.aspx?bid=45eac0ff-c4e7-403f-9875-c8d746636495 Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol