TÜRK ATASÖZLERİ VE DEYİMLERİ (Feridun Fazıl TÜLBENTÇİ)
Mart 1963'te çıkan bu eser 402 sayfadır. İçinde numaralanmış 15080 söz
bulunmaktadır. Toplayan (Tülbentçi) şöyle demektedir: Ata sözleri ile
deyimleri birbirlerinden ayıranlar ve bu suretle kitaplarında bir tasnif
yapan yazarlar olmuştur. Ancak vücuda getirdikleri kıymetli eserlerinde bu
farkı çok güzel ifade ettikleri halde tasnifte hataya düşmüşler,
deyimlerle ata sözlerini ister istemez birbirine karıştırmışlardır. Biz,
Türk Atasözleri ve Deyimleri adını verdiğimiz bu kitapta eslafa uyarak
herhangi bir tasnif yapmak cesaretini kendimizde göremedik.
Bu duruma göre eserde atasözleriyle deyimlerin birbirine
karıştırılıp karıştırılmadığı konusu üzerinde durmayacağız.
Üzerinde duracağımız noktalar şunlardır:
1-
Önsözde Şinasi'nin durub-i emsal tanımı beğenilmekte ve benimsenmektedir.
Biz ise, yukarıda görüldüğü üzere, bu tanımı yetersiz bulmuştuk.
2-
Yine önsözde atalar sözü umumiyetle bir hüküm ifade eder denilmektedir. Bu
da Ebüzziya'nın tanımında bulunan bir görüştür ki yukarıda eleştirmiştik.
3-
Kitapta atasözleriyle deyimlerin ayrı ayrı gösterilmediği bildirildiğinden
bu konu üzerinde durmayacağımızı söylemiştik. Ancak eserin önsözünde
atasözleri örnekleri arasında:
Mart havası gibi bir halde durmaz.
sözü de görülmektedir. Bunun atasözü olmadığı açıktır.
4-
Tülbentçi, eserini sunarken içinde 15 binden fazla ata sözü ve aynı değerde
deyim vardır ki şimdiye kadar neşredilmiş olanların söz adedi bakımından en
zenginidir diyor. Bizim görüşümüz şudur ki kendisi de, M.N. Özön gibi,
kaynaklardaki sözleri değerlendirip elemediği için kitaba giren söz sayısı
çoğalmıştır. Bir eleme yapsaydı, bunların birçoğu kitaba girmeyecekti.
Örneğin, kitabın hemen başında 1, ve 2 numara ile gösterilen:
1- Ay ay doğmuş.
2- A benim ruh-ı revanım seven ölsün mü seni?
sözleri, deyimler arasında da atasözleri arasında da yer alamaz.
Kitabın sonunda ise şu sözler var:
15076- Zülf-i yar.
15077- Zülf-i yara dokunacak lakırdı söyler.
15078- Zülf-i yara dokundu.
15079- Zülf-i yara dokunma.
15080- Zülf-i yara dokunur.
Bunlara ve benzeri örneklere ayrı ayrı yer ve numara verildikten sonra
15080 sayısını 25080'e, 35090'a yükseltmek işten değildir. Çünkü yukarıda
görülen çekimli biçimler arasına, sözgelişi:
Zütf-i yara dokunmuş.
Zülf-i yara dokunuyor.
Zülf-i yara mı dokunayım?
Zülf-i yara dokunsa ne çıkar.
Zülf-i yara dokunmasın.
gibi cümleler de katılabilirdi.
Doğrusu ise sadece zülf-i yara dokunmak diye bir deyim göstermekti.
5-
Bu eserde ne atasözü ne de deyim sayılamayacak birçok söz bulunmaktadır.
İşte örnekleri:
Bab-ı hümayun kapısı - Çelik gibi sert - Dana yediği taşı bilir - Denaet,
rezalet - Hepsi bitti de o mu kaldı - Her sözünde bir nükte var - Irgat
gibi çalışır - Irk ve nesli pak - Iskatçı hoca - Islak tavuk - İçi başka
dışı başka - İlim yalnız cehli giderir - İlim yumuşak döşekte yatmaz - Kargir
iratları mı var - Kartal'a varıyor - Kartalha giriyor - Ovada kuş
uçar - Yar ü ağyar - Yetimin hakkını yiyen berbat olur - Orasın saki-i
gülçehrenin ibramı bilir.
6-
Kaynaktaki eski yazının yeni yazıya çevrilirken doğru okunamamış olmasından
ya da kaynaktaki yanlış sözlerin olduğu gibi alınmış bulunmasından, bu eserde
epey yanlış söz vardır. Ayrıca, bunların kimisi ne atasözüdür ne de deyim.
Örnekler:
Çağrılan yere arınma, çağrılmayan yere görünme.
(Arınma değil `erinme okunacaktr. Erinmek, üşenmek demektir.)
Küçük işer, büyük dayanır düşer.
(Dayanır değil tayınır okunacaktı. Tayınmak ayağı kaymak demektir.)
Boruda peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına.
(Zurnada olacaktı. Kitapta doğrusu da vardır.)
Kart ağacın bükülmesi güç olur.
(Ağaç yaşken eğilir, olacaktı. Kitapta doğrusu da vardır.)
Ab ve dane serpilir, insanı kısmet gezdirir.
(Ab ü dane ... okunacaktı.)
Saf na'l dür endişelerin matmaı nazarlarıdır.
(saff-ı nial, dur-endişelerin matmah-ı nazarlarıdır okunacaktı.
İlerisini düşünenler bir kurulun hep aşağı tarafında oturmak isterler
demektir.)
İlim, ilmi Altahtır.
(ilmullah okunacaktı.)
Hem silahlı hem külahlı.
(Gece silahlı gündüz külahlı olacaktı. Kitapta doğrusu da vardır.)
İnsan okurken yanılır.
(Hoca, ya da imam- okurken yanılır olacaktı.)
Kesesine güvenen borazancı başı.
(Nefesine güvenen borazancı başı olur olacaktı. Kitapta nefesine
elverirse borazancı başı ol diye doğru bir biçim de vardır.
Şinasi'nin kitabından alınan bu sözdeki nefesine sözcüğünü Sadi G.
Kırımlı, `Atalar Sözü adlı eserine geçirirken yanlış olarak `hefsine diye
okumuştur.)
TÜRK ATASÖZLERİ
(Milli Kütüphane Genel Müdürlügünce hazırlanmıştır)
Önsözünü Adnan Ötüken'in yazdığı bu yapıt, Milli Eğitim Bakanlığı'nın
Bin Temel Eser dizisi arasında 1971'yılının Ocak ve Şubat aylarında iki
cilt olarak yayımlanmıştır.
Dizinin 47'ncisi olan birinci cilt, 15 sayfalık önsözden sonra 200 sayfadır.
İçinde A-G harfleriyle başlayan 5411 söz bulunmaktadır. Dizinin 48'incisi
olan ikinci cilt ise 201-391 sayfadır. G-Z harfleriyle başlayan sözleri kapsamakta ve
10730'uncu söz ile sona ermektedir. Kitaba altı sayfalık bir bibliyoğrafya
ile dokuz sayfalık bir sözlük eklenmiştir.
Eleştirmelerimizin ayrıntılarına girmeden önce söyleyelim
ki bu kitap, Milli Eğitim Bakanlığı'nın temel eserleri arasında çıktığına
göre her bakımdan olgun ve bu konuda şimdiye değin çıkarılanlardan üstün
olmalı idi. Öyle olmamış, birçoklarının gerisinde kalmıştır.
Eleştirilerimizi sıralayalım:
1-
Adnan Ötüken'in yazdığı önsözde atasözünün ve deyimin
tam, doğru tanımları yapılamamış; bu kavramlar, bulanık anlatımlarla
birbirine karıştırılmıştır.
İlk satırlarda atasözü için şöyle bir tanım vardır;
Atasözü umumi bir adlandırmadır. Bunun içerisinde
darbımeseller ve tabirler = deyimler yer alır. Darbımesel,
çeşitli şekilleriyle her şeyden önce bir hüküm ihtiva eder.
İkinci sayfada bununla çelişen şu düşünce ileri sürülmüştür: Hüküm ihtiva
eden atasözü denmesi ve bunların dışında kalanların da deyim adıyla
adlandınlması doğru olur.
Birinci tanıma göre darbımesel, hüküm ihtiva eder. İkinci tanıma göre
hüküm ihtiva eden söz, atasözüdür: Öyle ise tarbımesel = atasözü olmaktadır.
Oysa söze başlanırken atasözünün hem darbımeseli hem de deyimi içine aldığı
belirtilmişti. Önsözün son sayfasındaki on binden fazla atasözü (darbımesel
ve tabir) bir araya getirildi tümcesinin yazılışından da atasözünün
darbımesel ile eşanlamlı sayılmadığı ve deyimin, atasözü kavramının
kapsamı içine alındığı halde darbımeselin bu kapsam dışında bırakıldığı
anlaşılıyor.
Öte yandan yine önsözde atasözleri için ayrı, deyimler için
ayrı örnekler veriliyor; böylece birbirinden ayrılabilen iki söz
çeşidinin bulunduğu kabul edilmiş oluyor.
Bu ikili ve karışık gürüşün etkisi, kitabın adında da kendini gösteriyor:
Dış kapakta Türk Atasözleri ve Deyimleri, iç kapakta Türk Atasözleri
yazılıdır.
2-
Önsöz yazarı, atasözü tanımında kullandığı hüküm ihtiva eder ölçüsünü
Ebüzziya'dan almıştır. Atasözü için bir hükmü tazammun eder ölçüsünü veren
Ebüzziya'dır. Hüküm taşımanın atasözü tanımında doğru bir ölçü olmadığını,
yukarıda, rahmetlinin Durub-i Emsal-i Osmaniyye'sini eleştirirken ortaya
koymuştuk. (Bkz. s. 60).
Atasözü hüküm ihtiva eder düşüncesini benimsemiş olan önsöz yazarı,
örnekler sıralarken:
Kanımı kuruttu - Taşı sıksa suyunu çıkarır - Öküz öldü, ortaklık ayrıldı...
gibi sözleri deyim olarak göstermekle düşüncesinin tersi olan bir davranışta
bulunmuştur. Çünkü sözler hüküm ihtiva ettiklerine göre, yazarca, atasözü
sayılmalı idiler; ama deyim olarak verilmişlerdir. (Doğrusu da deyim
olduklarıdır.)
3-
Önsözde deyimler için Deyimlerin esas karakteri (bir hal ifade etmek)tir.
Bunlarda darbımesellerde olduğu gibi hüküm unsuru bulunmaz, denilmektedir.
Bu da Ebüzziya'nın ölçüsüdür. Ebüzziya'nın sözleri şöyledir: Tabir ıtlak
eylediğimiz akval ise bir hali musavvirdir. Anda meselin haiz olduğu hüküm
yoktdur. Deyimin böyle tanımlanamayacağını da daha önce (s. 62-63)
açıkladığımızdan burada o sözleri yinelemeyeceğiz.
4-
Önsözdeki: Darbımesel, bir vaka veya oluşumun = meydana gelişin eş veya
benzer manasını ihtiva eden bir halk düşüncesini veya felsefesini dile
getir. Cümlesi de Ebüzziya'nın ve Şinasi'nin düşünceleridir. Ebüzziya,
darbımeseli açıklarken: Bir hadiseyi, bir emri temsil tarikiyle tarif,
Şinasi de: Durub-i emsal ki hikmet-ül-avamdır der. Biz Ebüzziya'nın bu
sözlerini eleştirirken (Bkz. s. 60) temsili olan atasözleri gibi temsili
olmayan atasözlerinin de bulunduğunu göstermiştik. Önsöz yazarı, örnek
olarak sıraladığı atasözleri arasına temsili olmayan - yani kendisinin
tanımına uymayan;
Acele işe şeytan karışır.
Cahile laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan güçtür.
Çok söyleyen çok yanılır.
Çok yaşayan bilmez, çok gezen bilir.
sözlerini de almıştır. Demek ki temsile dayanan tanım eksiktir.
Ayrıca Şinasi'nin hikmet-ül-avam=halk felseesi tanımındaki eksiklik üzerine
yazdıklarımızı (s. 57-58) burada da anımsatmak isteriz.
5-
Önsözde -yetersiz olmakla birlikte- atasözü ve deyim kavramları üzerinde
durularak her söz çeşidi için ayrı ayrı örnekler gösterilmesine karşın
metinde atasözleri ve deyimler ayrı ayrı bölümlerde verilmemiş, bütün sözler
karışık olarak abece sırasına konulmuştur. Bu da atasözleriyle deyimleri
ayırt etmeyi göze alamamanın belirtisi ve ayırt etmeyi başarabilmek için
önsözde kesin ölçüler verilememiş olmasının doğal sonucudur.
6-
Benzetmeli, mecazlı, nükteli her söz deyim değildir. Deyim sayılsa
sanatçıların yapıtlarında görülen onbinlerce güzel sözün deyimler arasına
alınması gerekir. Bu kitapta deyim olmayan, dahası güzelliği bulunmayan
yüzlerce -belki de binlerce- söz vardır. Örnekler görelim:
Abdestsiz yere basmaz - Adamdan başka her şeye benzer
- Adımına yüz altın verse ayağımı atmam - Ağızlanmış - Ahmed'in öküzü gibi
ne bakarsın - Anbardan yemeye benzer - Akrep gibi hemen sokar - Arı gibi
sokar - Asmağa götürseler bir parası yok - At gibi kişniyor - Ay parçası
gibi parlar - Ben seni severim gördüğüm yerde - Elinde kezzap mı
var acep - Yana yana - Zaloğlu Rüstem kesildi başımıza - Zannımız gibi
çıkmadı - Zayıflamış tazıya dönmüş - Zemheri soğuğu gibi soğuk söylüyor.
7-
Her doğru söz, her bilgece söz, atasözü olmaz. Biraz önce deyimler için
söylediğimiz gibi, eski, yeni şiirlerimizde; başka sanat yapıtlarımızda,
ahlak, öğüt kitaplarında, düşünürlerin yazılarında birçok doğru sözler ve
öğütler vardır. Bunlara atasözü denilebilseydi, atasözlerimizin sayısı da on
binleri bulurdu. Bu inceliğe dikkat edilmediğinden, kitap -tatsız, soğuk ve
birçoğu bilgece söz söyleme özentisi olan- rasgele gerçeklerle, öğütlerle
doldurulmuş, söz sayısı boş yere çoğaltılmıştır. Bunun, atasözü anlayışını
soysuzlaştırmak gibi bir zararı da vardır. Kitaptaki bu tür sözlerden
örnekler:
Aç kiminle olsa savaşır.
Adamın hayırlısı halka faydalı olandır.
Akıl bir ankadır.
Akıl tecrübe ile kemal bulur.
Alim de bir cahil de bir, ikisi de Allahın kulu değil mi?
Amelsiz alim, elinde fener bulunan amaya benzer.
Balık sudan çıkınca hapı yutar.
Bir hüner-ver yüzyılda zuhura gelir.
Cahil olan vakitsiz öten horoz gibidir.
Dövülmek eşeğe yaraşır, edepsizlik etme.
Kaside şairlerin keskülüdür.
Sebepsiz bağırmak deliliktir.
Sikke ve hutbe padişahlık şiarıdır.
Terbiyesiz insan kalaysız kap gibidir.
Züht ü tekva bir ağaçtır ki kökü kanaat, meyvası rahattır.
8-
Kitaptaki sözler arasında, derleyicinin hoşuna gittiği anlaşılan, divan
edebiyatından alınmış dizeler de vardır. Bunların kimisi daha önce çıkan
kitaplardan olduğu gibi alınmıştır. Ne atasözü, ne deyim olan bu dizelerin
de kitaba alınmaması gerekirdi. Örnekler:
Akıl düşer mi düştüğü zindana bir dahi?
Bakılmaz hatır-ı ahbaba hiç dilber hususunda.
Bir küçük su görünür eşkime nisbet derya.
Böyle şaha kul olan ister mi azad olmayı?
Dert ile bimar olan elbette dermanın arar.
Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil.
Gönüldendir şikayet kimseden feryadımız yoktur.
Hased-i kalb-i adüv lutf ile zail olmaz.
Hep çekticeğim kendi ceza-yi amelimdir.
Kande olsa aşık-ı biçare cananın arar.
Kerem gördükçe ey Baki gedalardan rica atar.
Mangal kenarı kış gününün lalezarıdır.
Muhabetten Muhammet oldu hasıl.
Padişahlar mülkünü elbette viran istemez.
Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır.
Sen herkesi kör alemi sersem mi sanırsın?
Bunlar arasında, kaynaklarda doğru olduğu halde bu kitaba yanlış
geçirilmiş olanlar bulunduğu gibi kaynaklara yanlış alınmış ve buraya
değerlendirilip elenmeden aktarılmış olanlar da vardır. Kimisi, aruz bilen
bir derleyicinin farkına vararak yapmayacağı yanlışlardır. Örnekler:
Ayağı yere mi basar zülfüne berdar olanın.
(Neeati'nindir. Şinasi ve Özön doğru olarak, Ayağı yer mi
basar... diye almışlardır.)
Dahleden dinimize bari Müslüman olsa.
(Müselman okunmalı idi.)
Elde istidat olunca iş kendini gdsterir.
(İş kendini değil, kar kendindir.)
Mihneti zevk etmedir alemde hüner.
(Mihneti kendüyi zevk etmedir... olacak.)
Rakip ölsün de Mevla Cennet-i alasında yer versin.
(Cennet-i alada olmalı idi.)
Zalimin rişte-i ikbalin bir ah keser.
(Doğrusu ikbalini dir.)
9-
Atasözlerinin ve deyimlerin genel olarak kalıplaşmış bir tek
biçimi bulunduğunu, ancak kimi sözlerin kalıplaşmış birkaç
biçimle söylendiğini biliyoruz. Bu kitapta ise bir tek kalıplaşmış biçimi
bulunan kimi sözler, ya doğru biçimiyle birlikte yanlış bir biçimle de
gösterilmiş, ya da sadece yanlış bir biçimle verilmiştir. Yanlış biçimli
sözlere örnekler:
Abdal abdalın ne umduğunu ister, ne bulduğunu.
(Vefik Paşa'da ve Üzön'de de böyledir. Doğrusu; Kardeş kardeşin ne
öldüğünü ister, ne onduğunu.)
Aç ölmez benzi sararır.
(Vefik Paşa'da ve Özön'de de böyledir. Doğrusu; Borçlu ölmez benzi sararır.)
Adam kıtlığında keçiye Abdurrahman Çelebi derler.
(Doğrusu; Koyunun bulunmadığı yerde keçiye...)
Ağaç dalıyla gürler.
(Doğrusu; Ağaç yaprağıyla gürler.)
Ateşten korkan soğuk suyu üfler içer.
(Dvğrusu; Sütten ağzı yanan yoğurdu...)
Darılmış kudurmuştan beter.
(Doğrusu; Dadanmış -alışmış- kudurmuştan beterdir.)
İnsana kardeş; gibi yar, Irak gibi diyar olmaz.
(Vefik Paşa'da ve Özön'de de böyledir. Doğrusu; Ana gibi yar, Bağdat gibi
diyar olmaz.)
Zincirini biraz çekmeli.
(Doğrusu: Dizginini çekmek.)
10-
Önsözde bir atasözünün çeşitli söylenişleri varsa bunlardan en çok yaygın
olanı alındı denilmektedir. Bu söz, kitabın metnine birkaç bakımdan
uymamaktadır. Aşağıya aldığımız örneklerde de görüleceği üzere:
a) Sözlerin yaygın olanı ile birlikte yaygın olmayanı da alınmıştır.
b) Alınan sözler arasında, az yaygın olmak şöyle dursun
-yukarıda görüldüğü gibi- atasözü ve deyim olmayanlar pek
çoktur.
c) Aynı sözün çok az değişiklikle, dahası olduğu gibi arka
arkaya iki kez yazıldığı ve ayrı ayrı numaralandığı da olmuştur Örnekler:
Aç gezmekten ise tok ölmek evladır.
Aç gezmekten ise tok ölmek yeğdir.
Aç kılıca sarılır.
Aç olan kılıca sarılır.
Anasının ak sütü gibi helal.
Anasının sütü gibi helal.
Anasının nikahını ister.
Bir adımına anasının nikahını ister.
Başıboş bırakmaya gelmez.
Başını boş bırakmaya gelmez.
Bir yiğit ne kadar kahraman olsa sevdiğine yenilir.
Bir yiğit nice kahraman olsa sevdiğine yenilir.
Cin akıllı.
Cin akıllıdır.
Çul tutmaz.
Çul tutmazın birisi.
Dilimde tüy bitti.
Dilimde tüy bitti söyleyi söyleyi.
Eğri oturalım doğru konuşalım.
Eğri oturalım doğru söyleşelim...
Garib kuşun yuvasını Tanrı yapar.
Garip kuşun yuvasını Hazreti Allah yapar.
Helal mal kaybolmaz.
Helal mal zayi olmaz.
Gırbal ile su taşınmaz.
Kalbur ile su taşınmaz.
Kuru yanında yaş da yanar.
Kurunun yanında yaş da yanar.
Tımar sipahisi züğürtledikçe eski defteri yoklar.
Timar sipahisi züğürtledikçe eski defter yoklar.
Zebani kılıklı.
Zebani kılıklı bir hain.
Zulmü kendi nefsinedir.
Zulmü kendinedir.
588- Akrep etmez akrabanın akrabaya ettiğini.
589- Akrep etmez akrabanın akrabaya ettiğin.
1223- Aşıklık aşıkdaşlık etmişler.
1224- Aşıklık aşıkdaşlık etmişler.
2204- Bir ağızdan çıkan bir ağıza yayılır.
2205- Bir ağızdan çıkan bin ağıza yayılır.
2466- Borç benim kasavet senin mi?
2467- Borç benim kasavet senin mi?
3326- Darılmış ise akşam kapaklı sahanları göndermesin.
3327- Darılmış ise akşam kapaklı sahanları göndermesin.
4446- Elin ile koymadığın şeye dokunma.
4481- Elinle koymadığın şeye dokunma.
6240- İki pilav arasında bir su gerek.
6241- İki pilav arasında bir su gerek.
11-
Tümce olarak kurulmuş deyimlerin kimisi eylemin yalnız
bir çekimi ile kullanılır. Kimisi de eyleminin türlü çekimleriyle
kullanılabilir. Eyleminin türlü çekimleriyle kullanılabilen deyimler, o
eylemin mastarıyle gösterilmelidir ki deyimin çekimle değişen biçimlerini
ayrı ayrı yazmak gibi sakat yollara sapılmasın. Kitap, bu konuda bir yöntem
izlememiştir.
Kimi deyimler geçmiş zaman, kimi deyimler geniş zaman,
kimi deyimler şimdiki zaman... kipi ile, kimi deyimler mastarlarıyla
yazılmıştır. Aynı deyimin birkaç kiple gösterildiği de olmuştur. Örneğin,
kitaptaki:
Ağzına tat bulaştı - Akıntıya kürek çeker - Ardı arkası kesilmez - Zevkini
çıkarır deyimlerinin her biri, kalıplaşmış tek biçim değildir. Bunlar,
sözgelişi:
Ağzına tat bulaşır, agzına tat bulaşacak.
Akıntıya kürek çekti, akıntıya kürek çekiyor.
Ardı arkası kesilmeyen, ardı arkası kesilmiyor.
Zevkini çıkaracak, zevkini çıkardım.
gibi başka çekimlerle de kullanılabilir. Bunlar, mastarlarıyla:
Ağzına tat bulaşmak - Akıntıya kürek çekmek - Ardı arkası kesilmemek -
Zevkini çıkarmak.
biçiminde gösterilirlerse türlü çekimlerle de kullanılabilecekleri anlaşılır.
Bir çekimle gösterilmiş olan sözlerden örnekler:
Ata et, ite ot döker - Avucunu yalasın - Bağrına bastı - Bahtına küssün -
Baklayı ağzından çıkardı - Bam teline bastı - Başa güreşir - Boğazımdan
geçmedi - Can kulağı ile dinlesene - Çam devirdi - Çanak açıyor - Delilsiz
dava görür - Dokuz doğurdu - Feleğe baş eğmez - Gözden düştü - Her telden
çalar - İçi içine sığımyor - İpin ucunu kaçırdı - Kafa tutar - Sırta kadem
basmış - Tuttuğunu koparır - Yüz suyu döktü - Zevki humanna değmez.
Türlü çekimleriyle birkaç kez gösterilmiş olan sözlerden örnekler:
Ak ile karayı seçebildi.
Ak ile karayı seçer.
Ak ile karayı seçti.
Anladım kazın ayağını.
Anladın mı kazın ayağını?
Aynayı al da yüzüne bak.
Aynayı alsın da yüzüne baksın.
Azı çoğa tut.
Azımızı çoğa tutsun.
Ayağına sıcak su dökmeli.
Ayağına sıcak su mu dökelim?
Bagdat'a tatar olacak.
Bağdat'a tatar olmuş.
Çanına ot tıkalıdır.
Çanına ot tıktı.
Çil yavrusu gibi dağıldılar.
Çil yavrusu gibi dağıttı.
Davacın kadı ise yardımcın Allah olsun.
Davacısı kadı olanın yardımcısı Allah olsun.
Davulu biz çaldık parsayı el topladı.
Davulu o çaldı parsayı başkası topladı.
Zülf-i yar.
Zülf-i yara dokunma.
Zülf-i yara dokunur.
Korkarım zülf-i yare dokundu.
Mastarla gösterilen deyimlere örnekler:
Ara bulmak - Burun burmak - Çile çekmek - Dikine gitmek - Dize gelmek -
Dolabı düzmek - Eli varmamak - Göğüs germek - Hırsıza yol göstermek - Kabasını
almak - Oyuna gelmek.
12-
Önsözde kadını hor ve hakir gören sözlerin kitaba alınmadığı belirtilmiştir.
Oysa kitaba kadını hor ve hakir gören çok ağır sözler alınmıştır. İşte
örnekleri:
At ile avrata inan olmaz.
Avradın kazdığı kuyudan su çıkmaz.
Avradın saçı uzun olur, aklı kısa.
Avradın yediği giydiği olsa vay ol kişinin haline.
Avrattan vefa, zehirden şifa.
Kadın kısmının saçı uzun olur, aklı kısa.
Kadının saçı uzun, aklı kısa.
Kadın yüzünden gülen ömründe bir kere güler.
Kadını sırdaş eden tellal aramaz.
Kadının yüklediği yük şuraya varmaz.
13.
Yine önsözde milletimizi küçük düşürecek, milli duyguları incitecek
sözlerin kitaba alınmadığı bildirilmiştir. Ya şu söze ne demeli:
Halka gönül bağlayan sonra pişman olur.
Ebüzziya'nın malı ve el-avam ke-l-hevam (halk böcekler gibidir)
felsefesinin geçerli olduğu çağların ürünü olan bu bilgece (!) sözü, Mustafa
Nihat Özön de kitabına almış ve bu kez halkçı devletimizin Milli Egitim
Bakanlığı, Bin Temel Eser'in harcı arasına koymuştur. Önsözde gençlerin,
yeni nesillerin eline geçeceği için kitaba kötü vasıflı tipteki
atasözlerinin alınmadığı açıklandığına göre bu sözün vasıfta olmadığı
mı kabul edilmiştir? Eğitici niteliği söz götürmez olan atasözleri
kitabında böyle bir söz, müstehcen adı verilen sözlerden daha sakıncalı
değil midir?
Tek başına şu örnek bile ilkin yapılan bir yanlışın, daha
sonraki yapıtlarda hiç incelenmeden, degerlendirilmeden kopya
edile edile nasıl sürüp geldiğini göstermeye yeter.
14-
Önsözde kaba, ayıp, müstehcen sözlerin kitaba alınmadığı da
bildirilmektedir. Oysa bunlardan kimisinin, sözcükleri değiştirilerek,
alındığı görülmektedir Örnekler:
Görmeyenin oğlu olmuş, tutmuş kolunu koparmış.
Kılavuzu karga olanın burnu çamurdan çıkmaz.
Deveye diken, insana kötülük eden.
Şu değiştirilmiş biçimler, atasözlerinin kendileri değildir.
Ama bunları okuyanlar, tırnak içine aldığımız sözcüklerin
aslını hatırlayacaklarından, kaba, ayıp, müstehcen sözler kitaba
alınmamıştır denilemez.
15-
Bu maddede sözcük yanlışlarından örnekler göstereceğiz:
a) Sözlük bölümünün başına atasözlerinde geçen Arapça ve Farsça
kelimelerin anlamları diye yazılmıştır. Oysa bu bölümde az bilinen birtakım
Türkçe sözcüklerle Batı dillerinden birkaç sözcüğün anlamı da verilmiş
olduğundan bu sözcüklerin hangi dilden olduğunu daha önce bilmeyenler,
onlan Arapça ya da Farsça olarak ögreneceklerdir. Örneğin şunlar Türkçedir:
Ank, balaban, başmak, bay, boran, börk, çemrenmek, eğin, ıssını bilmek,
kani, kanara, kavuk, kebe, koz, kösemen, köstek, kundak, kuskun, nesne,
sağlamak, senek, sımak, sulak, tekelti, torlak, us, yal, yılkı, yordam.
b) Kumpas Fransızcadır. Mayna, pranga İtalyancadır. Zangoç Ermenicedir.
c) Arapça olan humar sözcüğüne sarhoşluk anlamı verilmiştir. Doğrusu
içkiden sonra gelen baş ağrısıdır.
ç) Niam yazımıyla yazılan ve evet anlamı verilen Arapça sözcüğün doğrusu
naamdır. Arapçada niam nimetler demektir.
d) Zemmi imlasıyle yazılan ve İslam devletlerinin tabiiyeti altındaki
azınlıklar anlamı verilen Arapça sözcüğün doğrusu zimmidir.
e) 242- Adet budur aherde gelir bezme ekabir.
Mısraındaki aher sözcüğü ahır olarak düzeltilmelidir. Arapçada aher başka,
ahır son anlamına gelir.
f) 2134- Bıçak kadar boyu var.
sözündeki bıçak, bacak olacaktır. Anlaşılıyor ki bu söz eski
yazıyla yazılmış bir metinden alınırken yanlış okunmuştur.
g) 2358- Bir para için yorgan yakar.
sözündeki paranın doğrusu, piredir. Bu yanlış da eski yazının doğru
okunamamış olmasından ileri gelmiştir.
ğ) 3638- Deveye borç gerekirse boynun uzatır.
sözündeki borç sözcüğünün doğrusu ağacın taze dalı demek olan burçtur.
Sözlük bölümünde burç da yoktur. Çünkü kitapta böyle bir sözcük bulunduğu
bilinmemiştir.
h) 4304- El ile arslan tutulur, güç ile güç tutulmaz.
sözünün ilk sözcüğü de yanlış olarak el okunmuştur. Doğrusu aldır. Kitapta
bu sözün -yeni yazıyle yazılmış bir metinden alınmış olmalı ki- doğrusu da
vardır: 635- al ile arslan tutulur, güç ile gücigen (köstebek) tutulmaz.
Al hile demektir.
ı) 4833- Ey aşık, mihnetzede oldukça bunarsın. dizesindeki aşık ile
mihnetzede arasında virgül yok, esre vardır.
Doğru okunuş, aşık-ı mihnetzededir. Oldukçanın doğrusu da buldukçadır.
i) 76%- Köpek bile bal yediği çanağa pislik etme. sözündeki bal sözcüğü
yal olacaktır. Bu yanlış da eski harfle yazılmış olan yalın bir nokta
ayrımıyla bal okunmuş olmasından ileri gelmektedir.
j) 7944- Küçük işer, büyük dayanır düşer.
sözünde bulunan dayanır sözcüğü de eski yazının yanlış okunmuş biçimidir.
Doğrusu tayınırdır ki ayağı kayar demektir. Bu yanlış, Özön'ün ve
Tülbentçi'nin kitaplarında da vardır.
k) 9867- Üsrük devenin çulu eğri gider.
sözündeki ilk sözcüğün doğrusu esrüktür. Sarhoş demek
olan bu sözcük de sözlük bölümünde yoktur. Belli ki söz,
eski yazıyla yazılmış bir metinden alınırken yanlış okunmuştur.
Kitapta bu sözün yeni yazıyla yazılmış bir metinden alınan doğrusu da
vardır: 4668- Esrik devenin çulu eğri gerek.
Eleştirilerimiz burada bitiyor. Kitaptaki çeşitli yanlışlardan
buraya sadece beşer, onar örnek aldık. Bunlar beş on kat daha
çoğaltılabilir. Görülüyor ki:
Önsöz yetersiz ve karışık olduğu gibi söz dizisi de yanlışlar,
tekrarlar ve ne atasözü ne deyim olan rasgele sözlerle doludur. Kitaba
girmemesi gerekenler atılır, yinelemeler ayıklanırsa kitaptaki 10730 sayısı
yarısına düşer. Daha çok söz derlemiş görünmek isteği, bundan önceki kimi
yapıtları hazırlayanları da şu kitabı düzenleyenleri de yanlış bir yöne
sürüklemiştir. Bu tutum, atasözü ve deyim anlayışının yozlaşmasına yol açar.
Şimdiye değin derlenmemiş olan gerçek atasözlerimizi ve deyimlerimizi bulup
ortaya koymak ve böylece eldekilerin sayısını çoğaltmak elbette büyük
hizmettir. Ama bunu yaparken çok titiz davranmak, bilgi ve sağduyunun
kılavuzluğundan ayrılmamak, kısacası kaş yapayım derken göz çıkarmamak
gerekir.
|